Hararet’i 1 Kasım 2019’da kurduk. Bugün demek oluyor ki üzerinden beş yıl geçmiş. Bizden daha genç siyasi partiler var. O tarihlerde ben bekârdım, şimdi evliyim üstelik bir ay sonra çocuğum olacak. Görünen o ki epeyce şey değişti hayatımızda. Hararet dört beş arkadaşın İstanbul Çemberlitaş’taki Türk Ocağı’nda çay içerken kendi aralarında yürüttükleri sohbetlerden doğdu. İsmini Kadıköy’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde Kubbealtı Sözlük’ten bulduk. Derdimiz tartışmalarımızı biraz disipline sokmak, merak ettiklerimizi Türk düşünce hayatındaki isimlerle konuşmaktı. Bugün Youtube arşivimizde onlarca video var. Besim Delaloğlu, Kurtuluş Kayalı, Oğuz Adanır, Gün Zileli, Tanıl Bora, Banu Avar, İlker Aytürk gibi isimlerle yapılmış önemli söyleşiler orada duruyor… Hepsi bizim merak konularımızdı. Biz yola çıktığımızda buralar ‘dutluktu’ desek yeridir. Beş yılda ise kurulan sürüsüyle oluşum tarihin çöplüğüne gitti. Hararet ağır aksak da olsa hâlâ burada. Burada olmaya devam edecek çünkü ne bizim merakımız durdu ne de hevesimiz geçti. Dönüşmesi zor fakat gerekli olan bir Türkiye önümüzde koca […]
Konuşmak veya yazmak insanın kafasındaki dağınık toz bulutu halindeki düşünceleri sistematikleştirmesini sağlayabiliyor. Uzun zamandır dert edindiğim ve üzerine düşündüğüm bir konuyu dünkü Anlık dergisi yayını sayesinde kavramlaştırabildim ve orada dile getirdiğim kavramı yazıya döküp kalıcılaştırmak istedim. Başlıktan da anlaşılabileceği üzere bu kavram: “Platonik Kemalizm”. Nedir bu Platonik Kemalizm? Bu kavramın oluşmasında kabaca iki temel var. Uzun zamandır çeşitli Kemalist kişi ve oluşumlarla iç içeyim. Bu kavramın veri boyutunu bu ortamlarda duyup gördüğüm şeyler oluşturuyor. Kuramın temelini ise Niyazi Berkes’ten alıyorum. Nihayetinde Türkiye’de Çağdaşlaşma kitabı gelenekselcilik, muhafazakarlık, “Nizam-ı Alem”, dünyanın dengesi vesaire gibi kavram ve dünya görüşleri ile yenilikçilik, ilerleme, bitmeksizin devam eden bir çağdaşlaşma süreci gibi kavram ve dünya görüşleri arasındaki çatışmayı ele alıyor. Nedir benim dert edindiğim şey? Başta buna “Kemalist Asr-ı Saadetçilik” diyorduk. Bir mükemmel dönem anlatısı, 1923-1938. Sonrasında Atatürk’ün (Mesih’in) ölümünün ardından sürekli bir ihanet ve karşı devrim süreci. Çözüm önerisi ise o dönemin ruhuna, kurumlarına, düzenine […]
Şerden hayır çıkaran bir kültürün çocuklarıyız, yani bir şeye kötü, işe yaramaz deyip geçmeyiz. Bir daha bakarız, bir kez daha yeni bir gözle bakarız kötüye ya da kötüye neden olan şeye. A. İlhan Diyalektik Gazel’inde “karşıtıyla yüklüdür her şey mutlak çözümlerden vazgeç tartışılmaz mükemmellikler ne gizli kusurlarla gelir…” diyor, çizgim budur. Dün Hararet’in genel yayın yönetmeni olarak uzun süredir beklettiğimiz bir işi tamamlamak istiyordum. Bir kitap listesi sözü vermiştik fakat uzun süreli bir uyuşukluk hali listeyi erteletmişti, dün o işi bitirmeliyim dedim ve daha önce grup içinde herkesten aldığımız kitap listesini birleştirerek bir liste çıkardım. Listedeki kitaplar hepimizin bir dönem faydalandığı kitaplar, kitaplara dair bir itiraz olmadı. Liste yayınlandıktan sonra asıl problem duyuruş metnimizdi. Şöyle bir giriş yapmıştım: “Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz ancak Türk modernleşmesinin en radikal dönemini anlamadan Türk Solunu anlamaya girişmenin beyhude olduğunu düşünüyoruz.” Şimdi tekrar bakınca herkes adına çok keskin bir tespitle başlamışım, “Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz…”. […]
Okuyacağınız röportaj 2002 Aralık ayı 31 sayılı Cogito Dergisi’nde, “Entelektüeller Gerekli mi?” başlıklı yazının ikinci bölümüdür. İlgili metni internet ortamında yer alan ve henüz çok erken bir vakitte (2003) yılında Ekşi Sözlük’e yükleyerek inanması güç bir iş yapan “hemingway” isimli sözlük yazarının mesajından alıyoruz. Bu metni almanın başka yolları var mıydı? Elbette. İlgili sayı hem ‘pdf’ olarak, hem de matbu olarak elimizde. PDF formatından siteye yazı aktarırken oluşan hatalardan dolayı bu yolu tercih ettik ve bu derinlikli söyleşiyi ikiye böldük. Söyleşinin eşsizliği Türk edebiyatının en ‘velût’ kalemlerinden birisi olan, hisleri kuvvetli ve kavrayışı yüksek Enis Batur’un; Türk solunun en deli, sezgisel gücü yüksek, özgün ve şüphesiz en cesur kalemlerinden birisi olan Yalçın Küçük’ü sorguluyor oluşu. Söyleşi içinde Doğan Avcıoğlu, Yalçın Küçük’in bilime ve tarihe bakışı, Türk aydınıyla olan kavgalı ilişkisi ve aslında hayatının kendisi var… Okurken kafanızın açılacağına eminiz. İyi okumalar dileriz. e.b.: şimdi bir ara sorum var. siz galiba […]
Çok kutupluluk, enternasyonalizm ve Venezuela seçimleri: Carlos Ron ile mülakat (İkinci Bölüm) Carlos Ron, Kuzey Amerika’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve dünya halkları arasında barış ve dayanışmayı teşvik eden Venezuela Simón Bolívar Enstitüsünü yönetiyor. Bu mülakatın birinci bölümünde Ron, ABD’nin Monroe Doktrininin Venezuela’ya karşı hükümeti devirmek amacıyla uygulandığını savunmuştu. Ayrıca, son on yıllarda ortaya çıkan emperyalist saldırganlığın özellikle agresif bir fazı olan “hiper-emperyalizmden” söz etmişti. Mülakatın ikinci bölümünde Ron, çok taraflılığın ve yaklaşan devlet başkanlığı seçimine yönelik beklentilerini ele alıyor. Ayrıca Bolivarcı Süreç açısından ülkenin önündeki zorlukları da ele alıyor. yüzyılın ilk on yılında, Latin Amerika entegrasyonuna doğru geniş çaplı bir hareketin ortaya çıktığına şahit olduk. Bu hareket şu anda daha az güçlü. Fakat, ABD emperyalizminin çöküşüyle karakterize olan yeni bağlamda, BRICS gibi çok kutupluluk teşebbüslerinin ortaya çıktığına da şahit olduk. Emperyalist çöküş —ve bu çöküşün teşvik ettiği şiddet— dünya çapında hissediliyor. Son on yılda tanık olduğumuz şey, bir yanda […]
RASHID KHALIDI THE NECK AND THE SWORD Tariq Ali’nin Röportajı Günümüzle, sadece şu anda Filistin’e karşı uygulanmakta olan dehşet anlamında değil, Filistin’in hala aktif durumda olan geçmişinin bir parçası olan günümüzle başlayalım. 1936-39’daki büyük Arap Ayaklanması’nın Anglo-Siyonistlerce acımasızca bastırılmasını 1948 Nakba’sı, 1967’deki Altı Gün Savaşı, 1982’de Ariel Sharon liderliğindeki Beyrut kuşatması, Sabra ve Şatilla katliamları, iki İntifada ve o zamandan beri İsrail’in aralıksız terör yağdırması izlemiştir. Ancak görünen o ki 7 Ekim sonrası soykırımı, bunların herhangi birinden daha büyük bir küresel etkiye sahip olmuştur. Evet küresel çapta bir şeyler değişti. Bu tarihi olayların neden anlatıyı, bilhassa da toplumsal anlatıyı tamamen değiştirecek bir etkiye sahip olmadığından emin değilim. Sosyal medya gibi bu konularda spekülasyon yapmak istemiyorum. Ancak bu, bir neslin kendi cihazları üzerinden eş zamanlı olarak tanık olduğu ilk soykırım oldu. Sudan ya da Myanmar’da olduğu gibi; ABD, İngiltere ve Batılı güçlerin doğrudan katılımcı olduğu son zamanlardaki ilk […]
Carlos Ron, Kuzey Amerika’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve dünya halkları arasında barış ve dayanışmayı teşvik eden Venezuela Simón Bolívar Enstitüsünü yönetiyor. Bu mülakatın birinci bölümünde, Ron ile iki karşıt dünya görüşü olan Bolivarcılık ve Monroizm üzerine konuştuk. Ron, ABD’nin Monroe Doktrinini Venezuela’ya hükümeti devirmek amacıyla uyguladığını savunuyor. Mülakatın ikinci bölümünde ise yaklaşan başkanlık seçimi ve Bolivarcı sürece yönelik önümüzdeki zorluklar ele alınacak. 200 yılını dolduran Monroe Doktrini, tarihsel olarak ABD’nin Kuzey ve Güney Amerika’da hegemonya kurma hakkını kendisine atfettiği bir öğreti olarak bilinir. Buna karşılık, Bolivarcı Devrim’de “Bolivarcı Diplomasi”[1] olarak bilinen bir anlayış savunuluyor. Bu iki karşıt vizyonu açıklayabilir misiniz? Bu kıta 200 yıldan fazla bir süredir mücadele alanı. Monroe’nun o meşhur konuşmasından önce bile, ABD’nin tüm kıta üzerinde hakka sahip olduğu fikri mevcuttu. On üç koloni bağımsızlığını ilk kazananlar olmuş ve Avrupa’nın mutlakiyetçi monarşilerine kıyasla bir gelişme olarak kabul edilen bir cumhuriyet sistemi yaratmıştı. Bu nedenle, sistemlerini genişletmeye […]
Diziye ilk başladığımda bana oldukça sıkıcı geldiğini itiraf etmeliyim. Netice itibariyle dizi sansasyonel bir yapım, buna itiraz edemem ama diziyi bu denli sansasyonel yapan şeyi yakalayamazsanız onu nasıl ilgi çekici bulabilirsiniz? Bu diziyle ilgili söylemek istediğim ilk şey, dizinin baş karakterinin bir kahraman olmadığıdır. Kahraman, değişim-dönüşümler geçiren kurgu kişisidir. Oysa House kesinlikle böyle bir kurgu kişisi değildir. Aksine, o değişime, dönüşüme zerrece inanmamaktadır, çünkü asla değişemediğini 8 sezon boyunca seyirciye göstermektedir. Demek ki inanmıyor ama değişimi arzuluyor. Bu da demek oluyor ki House da bir arayışın içinde. Üstelik o, ihtimal vermediği ve hatta imkansız olduğunu sürekli deneyimlediği halde bu değişimin arayışından vazgeçemiyor. Onu diğer kurgu kişilerinden ayıransa asla arayışını geçiştirmemesi. Bu konuyu biraz açalım. Öne çıkan diğer kurgu kişilerine bakalım. Lisa Cuddy, hastanenin dekanı. House bu kadına aşık. Dizinin ilerleyen sezonlarında beraber de oluyorlar. Peki bu beraberlik nasıl sonuçlanıyor? House, Cuddy’nin kendini terk etmesinin ardından derin bir boşluğa saplanıyor ve […]
Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi. —Tol, Murat Uyarkulak “Bir cümleyle söyleyecek olursak bir ideamızın olmasına cesaret etmeliyiz. Hem de büyük bir ideamızın olmasına. Büyük bir ideaya sahip olmanın ne gülünç ne de suç olduğuna ikna olalım. “İdeasız yaşam” buyruğunu 1968’deki gibi reddedelim. İçimdeki filozof sizlere Platon’dan beri sürekli yenilemekte olan son derece basit bir şeyi söylüyor. Sizlere ait bir idea ile yaşamamız gerektiğini ve asıl politikanın buna inanmakla başlayacağını söylüyor.” —Komunist Hipotez, Alain Badiou Avcıların Üç Günü, Sevim Kahraman Yaşamadım, yaşadığım için söylemiyorum ama okudum. 1970’ler bambaşkaydı. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünen milyonlarca insan vardı. Dünyanın dört bir tarafında birbirini hiç tanımayan insanlar hemen hemen aynı şeyi istiyorlardı: yeryüzünü sarsmak ve düzeni çatlatıp yeni bir düzen inşa etmek. Dünya bütünsel bir krizdeydi, kaldırım taşlarının altında kumsal vardı.* Üniversite gençliği polise, yani otoriteye ne kadar fazla taş atılırsa kumsala o kadar hızlı ulaşacağını düşünüyordu, kumsal hemen oradaydı ama ulaşılamadı… Evet […]
Bu yazı ilk olarak Suyu Arayan Adam (Su kelimesi bu yazıda hakikat anlamında gelmektedir) [1] başlığında istiraki.org sitesinde 2018 yılında yayınlanmıştır.2024 yılı içerisinde yeniden düzenleme ekleme yapılma önerilerinin yanı sıra ünlü bir yazarımız tarafından başlık ve içerik olarak başka bir medyada kopya çekmesi de yeniden düzenleme hasıl oldu. Bununla birlikte ülkede son yıllarda İsmet Özel üzerine yüksek lisans ve doktora tezlerinin yazılması anlaşılma ve anlama gayesi taşıyanlar için önemlidir. ‘’Ne kadar kendi oldu insan, o kadar başka’’ Bir Yusuf Masalı I.EVRE UMUTLU BAŞLANGIÇ, KOMÜNİST ŞAİR İSMET İsmet Özel için değişim Şevket Süreyya Aydemir’in değişiminden farklı ancak o yolun yolcusudur. Bir kimlik arayışının, sancının, bağırmanın yahut yüksek sesle konuşmanın değil fısıltının şairidir. Kendini anlatırken başkalarında çoğalan bir yalnızlığın şairidir. İmgelerinde anne ve baba figürü hep bir otorite çağrıcısıdır. Travmalarının kaynağı şiirlerinde ve yazılarında hep bu döneme işaret ettiği başat olarak çocukluk dönemi referans alınmıştır. Sosyalist olduğu zamanda ricat ettiği dönemde de […]