Türk siyasetinin son 25 yılda öne çıkan üç kavramı var. Bunlardan birinci sırada olanı 2000’li yıllara damgasını vuran “Yeni Türkiye” söylemidir. İkinci sıraya koyduğumuz ise Kürt hareketinin ürettiği bir söylem, “Radikal Demokrasi” söylemi. Üçüncü sırada ise Türk milliyetçilerin ürettiği bir söylem var. Bu söylem “Seküler Milliyetçilik”tir. Bu üç kavram da son 25 yıla damga vurdu, aralarında en eski olanı Yeni Türkiye’dir. Bugün neredeyse hiç kullanılmamaktadır ama karşıtını ifade eden eski Türkiye söylemi zaman zaman öne çıkmaya devam etmektedir. Yeni Türkiye söylemine göre daha genç diyebileceğimiz Radikal Demokrasi söylemi ise özellikle Selahattin Demirtaş’ın ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinde oldukça ilgi çekmişti. Bugün de hâlâ güncelliğini korumaktadır. Son söylemimiz ise aralarında en genç olanı ve henüz herhangi bir seçmen hareketliliğiyle ölçülmüş değil ama özellikle kendini ulusalcı veya ülkücü anlamında milliyetçi olarak ifade etmek istemeyen bir kesime hitap ettiği de kuşku götürmez. Hiç kuşkusuz Seküler Milliyetçilik, Türk siyasal yaşamında önemli bir ihtiyacı karşılıyor. Bu ihtiyacın […]
Milliyetçilik kavramı üzerinde daha fazla durmaya gerek yoktur.[1] Bu yazının özelinde Türk Milliyetçiliği ile Türk Mutaassıplığının birbirinden ayrılmasının gerekliliği üzerinde durulmaktadır. Bu gereklilik yerine getirilemezse ne ‘Z kuşağı’nın protesto kültüründe gözlemlenen bozkurt işareti anlaşılabilir ne de Türk siyasal yaşamının haritalandırılması tam olarak yapılabilir. Türk Milliyetçiliği, Türklerin politik sahada kendilerini bir millet nesnesi olarak teşekkül ettirmesidir. Bu teşekkülün kavramına da milliyet denmektedir. Dolayısıyla Türk milletinin teşekkülü ile Türk Mutaassıplığının varlığı arasında hiçbir kurucu ilişki yoktur. Bugün Milliyetçilik adı altında yapılan Mutaassıplık ile mücadele etmek, bu nedenden ötürü Türk Milliyetçiliği ile mücadele etmeyi zorunlu kılmaz. Öncelikle bu anlaşılmalıdır. Bu anlaşıldıktan sonra ancak bugün Z kuşağında gözlemlenen Milliyetçilik anlaşılabilir. Dikkat edilirse, Z kuşağı milliyetçiler herhangi bir doğrudan Milliyetçi eylemde boy göstermedi. Bu gençlerin boy gösterdiği eylemlerin gerekçeleri demokrasinin ve özgürlüğün tehdit altında olduğuydu. Dolayısıyla görülmektedir ki bu gençler başka bir milleti, millet içindeki herhangi bir etnisiteyi ve hatta Batı aşırı sağı gibi göçmen/sığınmacı […]
Milliyetçilik, millet sevgisiyle ilgili bir kavram değildir. Milliyetçilik, alenen milliyeti sevmekle ilgilidir. Milliyeti yaratan özne olarak milleti görmek de beyhudedir; çünkü milliyeti yaratan millet değildir. Eğer öyle olsaydı modernleşme öncesinde Milliyetçilikten söz edebiliyor olurduk. Bazı aydınlarda milliyet kavramına yaklaşıldığını görebiliriz ama bu kavramın siyasi örgütlenmelerde önemsenmesi modernleşmeyledir. Bugünkü anlamıyla böyle bir kavramın ortaya çıkması da yine modernleşmeyle birlikte olmuştur. Dolayısıyla millet var olsa da milliyetin var olmadığı uzunca bir dönem söz konusudur. Bu da kavramı yaratanın millet olmadığını, aksine millete ruhunu verenin milliyet kavramının yaratılması olduğunu açıklığa kavuşturmaktadır. Milliyet kavramı öncesi milletin varlığı da özel bir anlamda söz konusudur. Bu özel anlam şudur: Millet, milliyet kavramı öncesi vardır ama ruhsuz bir anlamda vardır. Milliyet kavramı öncesi milletin politik anlamda var olması mümkün değildir. Orhun Yazıtları’nda seslenilen Türük Bodan/Budun, Türk milleti değildir. Bir boyun, Türük Bilge Kağan’ın boyunun altında teşkilatlanan ve ona bağlanan boyları ifade etmektedir. Bugün Türk milleti dediğimizde anladığımız […]