Türkiye’nin Düzeni’nin peşine düşen Z kuşağı sosyalistleri: Dev-GEEK kimdir?

Türkiye çok uzun süreli, sistematik kriz içinde. Devletin tüm imkânlarıyla halkı fakirleştirdiği ve seçilmiş patronları halkın emeğiyle beslediği bir sermaye transferi dönemindeyiz. Sistematik diyorum çünkü yaşanan şeyler rastgele değil, belirli bir mantık içinde gerçekleşiyor. Bir tercihin sonucunda fakir ve yoksuluz. Halk bu politikalar sonucunda bir temsil krizi yaşıyor, düzen siyasetinden umudunu kesen ve temsil arayan milyonlarca insan var. DEVRİMCİ DURUM VAR Düzenin daha fazla sorgulandığı ve başka bir dünyanın arzulandığı bir Türkiye’de devrimci bir durumun varlığından bahsetmek hiç şüphesiz hata olmaz. Yalçın Küçük ta 2018’de demişti, “Devrimci durum var ama devrimci adam yok. Hiçbir devrimci fikir yok.” Aslında hocanın buradaki ‘devrimci fikir yok’ tespiti basit bir tespit değil, evet düzen eleştirileri var fakat tutarlı, bütünlüklü, büyük şeyler söyleyen ve yeni düzen öneren fikirlere rastlıyor musunuz? Böyle bir ortamda bazı geriye dönüşler ilerici olabilir, bazen ileri beş atım atmak için bir adım geri atılabilir, yeter ki hedef net olsun. Doğan Avcıoğlu’nun […]

Türkiye’nin Düzeni’nin peşine düşen Z kuşağı sosyalistleri: Dev-GEEK kimdir?

Türkiye çok uzun süreli, sistematik kriz içinde. Devletin tüm imkânlarıyla halkı fakirleştirdiği ve seçilmiş patronları halkın emeğiyle beslediği bir sermaye transferi dönemindeyiz. Sistematik diyorum çünkü yaşanan şeyler rastgele değil, belirli bir mantık içinde gerçekleşiyor. Bir tercihin sonucunda fakir ve yoksuluz. Halk bu politikalar sonucunda bir temsil krizi yaşıyor, düzen siyasetinden umudunu kesen ve temsil arayan milyonlarca insan var.

DEVRİMCİ DURUM VAR

Düzenin daha fazla sorgulandığı ve başka bir dünyanın arzulandığı bir Türkiye’de devrimci bir durumun varlığından bahsetmek hiç şüphesiz hata olmaz. Yalçın Küçük ta 2018’de demişti, “Devrimci durum var ama devrimci adam yok. Hiçbir devrimci fikir yok.” Aslında hocanın buradaki ‘devrimci fikir yok’ tespiti basit bir tespit değil, evet düzen eleştirileri var fakat tutarlı, bütünlüklü, büyük şeyler söyleyen ve yeni düzen öneren fikirlere rastlıyor musunuz? Böyle bir ortamda bazı geriye dönüşler ilerici olabilir, bazen ileri beş atım atmak için bir adım geri atılabilir, yeter ki hedef net olsun. Doğan Avcıoğlu’nun ismi son yıllarda bu minvalde öne çıkıyordu. Bu bugün başlamış bir şey değil, ortalama 6-7 yıldır düzenli bir şekilde Avcıoğlu’nun kitaplarının yeni baskısı için çağrılar yapılır, ölüm ve doğum günlerinde bir iki şey yazılır çizilir fakat sonra etkisi geçerdi. Bugün ise farklı bir durumla karşı karşıyayız, özellikle de kuşak olarak.

2000 SONRASI YENİ KUŞAK

Kırmızı Kedi Yayınevi Türkiye’nin Düzeni kitabını tekrar bastığında, yani 2015 yılında böyle sosyal medyada bugünkü gibi bir etki bıraktığını hatırlamıyorum. Üstelik Avcıoğlu’nu Tekin Yayınevi’ne zorla bastıran bir oldukça genç (2000 ve sonrası) kuşakla karşı karşıyayız. Avcıoğlu’nun kitabı Tekin Yayınevi tarafından 4 Kasım’da duyuruldu, tam 500 bin kişi tarafından görüntülendi… Bu sosyal medya açısından inanılmaz bir sayı. Peki yayınevi kimin çağrısına kulak verdi? Hararet olarak peşine düştüğümüz konu buydu.

DEV-GEEK

Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni kitabı tekrar basılsın diye bağımsız kampanyalar düzenleyen bir kuşak olduğu kanaati vardı, bunu araştırmak istedik. Dev-GEEK topluluğuyla böyle karşılaştım. Doğan Avcıoğlu’nun tekrar gündeme gelmesinde Hararet.org’un, sosyal medyada daha bir sürü grubun etkisi vardır… Dev-GEEK’in önemi bir kuşağı temsil etmesi, yeni dönemi anlamak için uygun bir stereotip ortaya koyulabileceğine olan inancım… Karşımızda 2000 sonrası doğan, örgütlenme biçimini esnek, teknoloji üzerinden yürüten, düzen siyasetine mesafeli, hevesli bir sosyalist grup var. Ben bu grubun yeni dönemde benzerlerinin kurulacağını ve genişleyeceğini düşünüyorum, bu nedenle onları anlamak önemli! Hepsi bilgisayar oyunu oynuyor, Twitch kültürüne hakim, Discord kullanıyor ve sosyalist devrimciler…

Normalde beş kişiler fakat ben dördüyle görüştüm. Efe (18) , Kerem (17), Gökberk (18) ve Alperen’le online yaptık toplantıyı.

En küçükleri Kerem 17 yaşında, en büyükleri ise 23 yaşında. Aralarında iki kişi üniversiteye gidiyor, diğerleri ise üniversiteye hazırlanıyor. Efe endüstri mühendisliği okuyor, Alperen yani grubun en büyüğü (23) interaktif medya tasarımı bölümünde yüksek lisans yapıyor.

Onlara 3-4 tane soru yönelttim, cevaplarını aldım. Benim müdahalelerimle okuyacaksınız cevaplarını çünkü kurgu bana ait.

Toplantının başında ya diyorum, şimdi toplandık ama Avcıoğlu konusunda bir şüphesi olan yok değil mi, hepiniz ilgilisiniz? Gülerek ve içtenlikle yanıtlıyor hepsi, “abi hiç şüphen olmasın…” Zaten görüşmenin hemen başında Kerem yeni kargoyu açıyor, Türkiye’nin Düzeni yeni gelmiş. Yaşı 17 adamın… Çok büyütmek istemiyorum ama heyecan verici olduğu aşikâr.

KENDİLERİNİ NASIL TANIMLIYORLAR?

İdeolojik olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz diye sordum, cevaplarının tutarlılığı değil tanımlarının neye işaret ettiğini önemseyerek.

Gökberk mesela, İlker Aytürk’ün makalesinden haberdar. “Direkt sosyalist diyorum kendime. Post-Kemalist değilim. Cumhuriyetle ve devrimlerle bir sıkıntım yok, aydınlanma birikimini sahipleniyorum” diyor.

Alperen, “Ben aslında her şeyi biraz sorguluyorum. Tanımlamak zor bir şeydir ya ama sosyalistim kesinlikle, hayata soldan bakıyorum. Mahir Çayan’ın Kemalizm tanımına yakınım. Sağ Kemalizm Kenan Evren yüzünden var, bu nedenle sol-Kemalizm demek zorunda kalıyoruz. Bana göre sağ-Kemalizmin bir gerçekliği yok, sol kemalizm ise ona reaksiyoner bir bakış. Bugün sosyalizmden uzak duranların nedenlerinden birisi zaten Kenanizm” diyor. Kerem ise, “Marksist Leninist Atatürkçüyüm diyordum kendime. Sonra kendi aramızdaki tartışmalardan da etkilenerek, Deniz Gezmiş’in Marksist Atatürçüyüm tanımında karar kıldım. Şimdi ben de öyle diyorum kendime.”

Efe ise, “Dümdüz sosyalistim, devrimci marksizme ilgim var. Avcıoğlu’nu hepimiz sosyalist olduktan sonra keşfettik. Anti-Kemalist olmadan bu çizgiye gelmiştik, Avcıoğlu’nu keşfedince ise çok rahatladık. İlker Aytürk hocanın Post-Post Kemalizm kitabında bahsettiği, ‘folk kemalizm’ tanımı var ya, en azından o kitleyi Avcıoğlu üzerinden sola yöneltebileceğimizi düşünüyorum.” Burada ilginç bir şey var ki Efe henüz 18 yaşında bir genç… Şimdiden kitleleri bir yerlere yöneltmek gerektiğini düşünüyor, daha önce sövdüğümüz ‘Z’ kuşağının farklı bir kanadı Dev-GEEK grubu…

Aslında siz Avcıoğlu’nun işinize yarayabileceğini düşündünüz öyle mi?

Alperen, “Evet abi tam olarak öyle!” diyor ve şöyle devam ediyor, “Avcıoğlu bize politik olarak kendimizi bütünlüklü bir şekilde ifade etme şansı sunuyor. Bu açıdan bizim için çok önemli…”

“BİZ CHP’DEN UMUDU KESİNCE SOSYALİST OLDUK”

Avcıoğlu’na nasıl ulaştıklarını soruyorum. Edit mi izlediler, sosyal medyada nasıl bir sürecin sonunda keşfettiler onu merak ettiğimden…

Aslında editlerin, sosyal medya etkinliklerin değil de yaşanan siyasi süreçlerin önemi olduğunu söylüyorlar. “Biz önce sosyalizmle tanıştık, sonra Avcıoğlu’yla” mesela kritik bir tespit. Alperen diyor ki, “Biz sosyalist olduğumuzu sonradan keşfettik. Biz hep CHP’ye bakıyorduk, Enes Kara olayımız travmamızdır. Kılıçdaroğlu’nun attığı iki tivitten sonra tamam dedik bir bok olmaz bunlardan.” 17 yaşındaki Kerem ise bence röportajın manşetini veriyor ve diyor ki, “CHP’den umudu kesince sosyalist olduk…”

Aslında söyledikleri şey çok net: Düzen siyasetinden umutlarını kestikleri için sosyalizme vardılar… Ben yayında Yalçın Küçük’ten bir hatırlatma yapıyorum, “Biz sosyalisttik AK Parti bizi tekrar Kemalist yaptı” demişti. Siz ise, “Bizi CHP sosyalist yaptı” diyorsunuz… Küçük’ün o yıllarda Kemalizme dönerek savunma hattında olduğunu fakat bugün gençlerin ise savunmayı bıraktığı ve sosyalizme geçtiklerini söylemek yersiz olmaz sanırım?

Efe buna ekleme yapıyor, “Kılıçdaroğlu’nun döneminde CHP’nin sağcılaştığını gördük. Laiklik kelimesini ağzına alamıyordu.” Alperen oradan devam ediyor, “Kılıçdaroğlu’nun soyunu Peygamber’e dayandırmaya çalıştığı dönemler var şimdi unutuldu ama… CHP sağcılaştıkça bizim kopuşumuz hızlandı.”

“KİMLİK SİYASETİNİN İŞGALİ ALTINDA OLAN BİR SOL VAR”

Ve bence yine çok önemli bir tespit yaparak hem düzen siyasetinden kopuşlarını, hem de nasıl Avcıoğlu’na ulaştıklarını açıklıyorlar, “Bir de üstüne bizi toksik sol Kemalist yaptı diyelim, bu da önemli.”

Alperen şöyle ekliyor durumu anlatmak için, “Sosyalizme döndüğün zaman da kimlik siyasetinin işgali altında olan bir sol var. Örgütçülük oynayanlar var, kendine biat edecek mürit arayanlar. Biz aslında bir Discord kanalında Avcıoğlu’nu konuşmuştuk kendi aramızda, Avcıoğlu’nu özel yapan şey ne acaba dedim kendi kendime? Bir siyasi çizgi arıyordum kendime, o çizginin net olması lazım.”

 Aslında CHP eleştiriniz, düzen içi çözümleri aştığınızı ve Avcıoğlu üzerinden yeni bir düzen aradığınızı gösteriyor, doğru mu?

Efe iddialı bir cevap veriyor, “Yeni bir hat kesinlikle lazım, vura vura müesses nizamı kıracağız başka bir yol yok. Yoksa Türkiye’nin değişimi mümkün değil.”

“SOSYAL MEDYAYI KÜLTÜREL HEGEMONYAYI KIRMAK İÇİN KULLANIYORUZ”

Gökberk onun bıraktığı yerden DEV-GEEK’i de anlatan bir cevap veriyor, “Biz sosyal medyada var olan kültürel hegemonyayı kırmak için kullanıyoruz. Örneğin Tekin Yayınevi’ne bir tivit attık, 500 bin kişi gördü. Dışarıda bize 500 bin kişi nasıl bakabilirdi ki?”

Tabi ben de merak ediyorum, sosyal medyada nerelerde varsınız?

Ortak yanıtlıyorlar: Youtube’da varız, Discord’da da varız. Biz tüm platformlarda Devrimci Geek kültürü yaratmanın peşindeyiz.”

Sonra herkesin merak ettiği konu olan, Tekin Yayınevi’ni nasıl harekete geçirdiklerini anlatıyorlar. Bu kısımda onlara ait iki görsel iliştireceğim… İlki Alperen’in Tekin Yayınevi’ne bizzat gitmesiyle ilgili, diğeri ise Efe’nin Tekin Yayınevi’ni pres altına almasıyla alakalı, hatta 500 bin görüntülenme alan yeni baskı duyurusu.

“Tekin Yayınevi’nin Twitter’da olan bitenlerden haberi yoktu biz uyarana dek. İnstagram’larını da kötü yönetiyorlar, fecaat adeta.”

“TEMSİL KRİZİ YAŞADIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUZ, TEMSİL EDİLMEK İSTİYORUZ”

Bu arada mevcut sol hareketlerdeki devrimci tiplemelerini de eleştirmeden geçmiyorlar:

“Sol o kadar sol ki insan olduğunu unutuyor, halbuki sol da insanlardan oluşuyor. Oyun oynamalı, müzik dinlemeli… 1970’lerdeki devrimci tipi artık bitmeli, o kimlik çatlamalı.”

Avcıoğlu tam olarak ne işinize yarıyor soruyorum, bence çok kritik cevaplar geliyor.

Alperen, “Biz kendimiz için temsil krizi yaşadığımızı düşünüyoruz, temsil edilmek istiyoruz. Biz Kürtler de temsil edilsin istiyoruz. Sosyalizm denildiğinde bayrağını sevemezsin, milletini sevemezsin gibi bir şey bekleniyor ama biz öyle görmüyoruz. Türk bayrağı gördüğümde ben bir imparatorluk yıkan, cumhuriyeti görüyorum.

Gökberk: Türkiye solunun bir gelenek ihtiyacı var. Sanki Kürt solunun var da Türkiye solunun yok gibi bir algı var. Doğan Avcıoğlu mesela Kürt sorunu hakkında yazmış, biz bu geleneği sahipleniyoruz Avcıoğlu bunu yazmış neden yok sayılıyor? Deniz Gezmiş Mustafa Kemal Yürüyüşü gerçekleştirmiş, bunu neden anmıyoruz?

Alperen: Fransızlar mesela Robespierre ile Lenin’i birlikte anabiliyor, bir kök arayışı var bizde de. Neden biz bu kökten mahrum kalalım?

BİZDEN ÇOK DAHA İLERİDELER…

Açıkçası karşımdaki topluluğu görünce şaşırdım çünkü bizim politikleşme sürecimizden çok daha erken yol almışlar. Türkiye’nin politik iklimini anlamak açısından da onlarla sohbet etmek benim için çok kıymetli oldu. Üstelik bizden çok daha radikal şeyler söyleyebiliyorlar… Bitirirken onlara dair bir iki şey daha eklemek istiyorum. Konuştuğum dört gencin de ailesi, memur ve işçi. Hiçbirisi doğrudan ‘fakir’ denilebilecek, en alt sınıftan gelen ailelere mensup değiller lakin asla ‘zengin’ de değiller. Hiçbirisi herhangi bir dine inanmıyor… Bunların her biri sosyolojik konumlanma açısından önemli bilgiler. Buradan anlamak gereken şu ki bugün gençler çok daha hızlı sola kayma eğilimindeler, yeter ki onlara belirli temsil hakkı ve imkânı yaratılsın!

 

Röportaj: Emirhan Akman

DEV GEEK HESAPLARI:

Youtube

Twitter

Benzer Yazılar

Çeviri: Otoriterlik Altında Rüyalar Nasıl Değişir?*

Yazılar 12 saat önce

1933 yılında, Hitler’in başa geçmesinden kısa bir süre sonra, Berlin’de 33 yaşındaki bir kadın bir takım tekinsiz rüyalar gördü. Birinde mahallesinde her zamanki tabelalar kaldırılmış ve yerine yirmi yasaklı kelimenin(verboten) listelendiği afişler asılmıştı; bunlardan ilki “Tanrı (Lord)”, sonuncusu ise “Ben” idi. Bir diğerinde ise bu kadın kendisini aralarında sütçü, tüpçü, gazete bayii çalışanı ve tesisatçının da bulunduğu işçilerle çevrili buldu. İçlerinden birinin “baca temizleyicisi” olduğunu fark ettiği ana kadar sakindi. (Ailesinde baca temizleyicisi kelimesinin Almanca karşılığı S.S. için gizli bir şifre olarak kullanılıyordu ve bu işi yapanların kararmış kıyafetlerine bir göndermeydi. Ellerindekileri salladılar ve Nazi selamı verdiler. Sonra da “Suçluluğundan şüphe yoktur.” diye haykırdılar. RÜYALARIN ÜÇÜNCÜ REİCH’İ Bunlar, yazar Charlotte Beradt’ın ilginç ve heyecan verici kitabı “The Third Reich of Dreams”da (Rüyaların Üçüncü Reich’ı) topladığı yaklaşık yetmiş beş rüyadan ikisi. Ne bilimsel bir çalışma ne de psikanalitik bir metin olan “The Third Reich of Dreams” kolektif bir günlük, bir ulusun […]

Aldanış ve inanışın hikâyesi: Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar, Şevket Süreyya Aydemir

Kitap 3 hafta önce

Şevket Süreyya Aydemir,1976’da hayata gözlerini yummadan önce 7- 8 yıl boyunca ‘Kırmızı Mektuplar’ isimli kitabını yazmayı tasarlar. Fakat yarıda kalır, ömrü tamamlamaya yetmez. I. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi’nde yedek subay olarak savaştıktan sonra Bolşevik devriminden sonra kurulan Doğu Emekçileri Enstitüsü’ne gider. Orada dünyanın dört bir yanından gençlerle tanışır. Bu gençlerden ikisi de Rus Pavel Harasov ve Çinli Li Ya-U’dur. Yıllar içinde oradan tanıştığı gençlerle mektuplaşır. Yaşlılık dönemlerinde Harasov’un eşi onların yaşlılıklarında bile devrim fikrinden heyecanlanmalarına tanık olur ve ‘hoşlanıyorum bu kırmızı rüzgârlardan’ der.[1] Tamamlayamadığı bu kitabın adı ‘Kırmızı Mektuplar’ olur. Benim elimde Remzi Kitabevi’nin 2020’deki ikinci basımı var. Kitabın tam adı ‘Kırmızı Mektuplar ve Son Yazılar’. Son yazılar kısmında Aydemir’in gazetelerde çıkan köşe yazıları bulunuyor. Kırmızı Mektuplar  ‘düşsel’ mektuplardır. Üç ülkedeki üç devrimin gittiği güzergâhı tartışan mektuplardır. Bu noktada gerçek ve kurgu birbirine karışır. Kitabın sunuş yazısını yazan Sami Karaören’e göre, ‘Öyküsel bir kurgu ve imgesel kişilerle mektuplaşmalar… Ama yaşanmış […]

Yasallık ve meşruluk engel mi, avantaj mı? -Batur Kılıç yazdı.

Forum 2 ay önce

Yasallık ve meşruluk; bu iki kavram Türkiye’de en basit siyasi gündemi bile tartıştığımda kulağımda çınlar durur. Önemlidir çünkü bu iki kavram arasında gözettiğiniz denge dünyayı nasıl anlamlandırdığınızın sinyallerini de verir. Yasallık ve meşruluk kavramlarının zihnimde döndüğü anlarda Kral Macbeth’in şu sözleri aklıma gelir:  “Benim başıma meyvesiz bir taç oturttular, Elime kısır bir asa tutuşturdular.” Türkiye siyasetinde “iktidar” gördüğünüz her yere bu alıntıyı koyabilirsiniz, sırıtmaz.  Türkiye tarihini düşünün, yasalın meşru olmadığı, meşrunun yasal olmadığı binlerce an gözümüzün önüne gelebilir.  AKP iktidarında bu anlar o kadar çoktur ki bir halkın algılarını sakatlayarak en geniş anlamıyla demokratik yaşam zarar görmüştür, solculara, sosyalistlere “darbe anayasası değişmesin” dedirtmeyi başarmıştır. Erdoğan’ın kafasındaki meyvesiz taç memleketin geleceğini karartırken, kısır bir asa ise milyonlarca insanın algısını manipüle etti. Ülkenin geleceğinde ne olduğunu bilemez olduk. Yasallık ve meşruluğu tartıştığınız noktada anayasayı tartışırsınız, AKP’nin Türk halkının zihnine zerk etmeyi başardığı kuralsızlık ve tepkisellik en merkezinden en radikaline siyasete demokrasi adına […]

0 Yorum

Rastgele