Şerden hayır çıkaran bir kültürün çocuklarıyız, yani bir şeye kötü, işe yaramaz deyip geçmeyiz. Bir daha bakarız, bir kez daha yeni bir gözle bakarız kötüye ya da kötüye neden olan şeye. A. İlhan Diyalektik Gazel’inde
“karşıtıyla yüklüdür her şey
mutlak çözümlerden vazgeç
tartışılmaz mükemmellikler
ne gizli kusurlarla gelir…” diyor, çizgim budur.
Dün Hararet’in genel yayın yönetmeni olarak uzun süredir beklettiğimiz bir işi tamamlamak istiyordum. Bir kitap listesi sözü vermiştik fakat uzun süreli bir uyuşukluk hali listeyi erteletmişti, dün o işi bitirmeliyim dedim ve daha önce grup içinde herkesten aldığımız kitap listesini birleştirerek bir liste çıkardım. Listedeki kitaplar hepimizin bir dönem faydalandığı kitaplar, kitaplara dair bir itiraz olmadı. Liste yayınlandıktan sonra asıl problem duyuruş metnimizdi. Şöyle bir giriş yapmıştım:
“Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz ancak Türk modernleşmesinin en radikal dönemini anlamadan Türk Solunu anlamaya girişmenin beyhude olduğunu düşünüyoruz.”
Şimdi tekrar bakınca herkes adına çok keskin bir tespitle başlamışım, “Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz…”.
Bu satırlar bir iç tartışma başlattı. Bizim adımıza neden bu kadar keskin konuştun, biz öyle düşünmüyoruz diyerek itiraz ettiler. Onlar adına böyle konuşmam konusunda kesinlikle haklılar, hepsinden onay almalıydım. Peki asıl odaklanılması gereken yer listenin duyuruluşundaki yöntem sorunu mu? Benim için asla değil, kaldı ki bunu düzeltmek çok kolay ama şerden hayır böyle çıkıyor, şimdi elimizde bir tartışma konusu var: Kemalist Sosyalizm yani ‘sol-Kemalizm’ mi? Yoksa direkt sosyalizm mi?
Hararet’in Türk bayrağı ile orak/çekici birlikte kullanıyor olması, yakında kapak fotoğrafı için Lenin’i tercih edecek olması ve kendisine yeni ‘sosyalist’ bir sembol tasarlıyor oluşu size ne hatırlatıyor? Atatürk’ün yolunu mu, Kemalizm mi? Yoksa sosyalist bir Türkiye, sosyalist bir devrim arzusunu mu? Elbette ikincisini ancak ilki ‘Kaypakkaya, Başkaya ya da Küçükömer’ gibi külli bir redde girişmiyoruz, hatta üstüne biz nasıl sosyalistleriz diye sorulsa, Türk isminden nefret etmeyen ‘patolojik’ bir Türk/Atatürk düşmanı olmayan sosyalistleriz deriz.
Sol Kemalizm
Bu akla direkt sol-Kemalist ekolü akla getiriyor, bu çok normal. Benim için sol-Kemalist olmak bir ‘ara’ formdur, sosyalizme geçişte belki gerekli bir ‘uğrak’ ama işte o kadar ‘ara’ durak.
Peki bu ara formun önemi nedir, önemsiz midir? Önemsiz değildir, bence hiçbir devrim geleneksiz yapılamaz, devrimciliğin kendisi bir gelenek işidir. İşte bu geleneği devşirmemizin ve bir yere ait olma hissimizin en tabi gereği 60’lı yıllardan kendimize bir gelenek seçmektir.
Sol-Kemalist geleneği bugün güçlü kılan şeylerin ilki çok güçlü ‘pasif bir karşı devrim‘ süreci içinde olmamızdır. Bunu İslamcılar gerçekleştiriyor, ikincisi ise İslamcıların dönemsel ortağı ‘Kürt Ulusal Hareketi’dir. Türk Solu, ilkine karşı doğrudan cephe alabilirken ikincisine karşı kafası karışmaktadır. 80 sonrası yaratılan yeni düzende, sınıfı önceleyen siyasetin ezilmesiyle beraber, yerine kimlik solculuğu üremiş ve bu ‘ulusal kalkışma, bilinç yaratma’ arzusu dirimsel bir enerji yaratmıştır. Bugün Türk Solu’nu uzun süredir Kürt Ulusal Hareketi’nin dirimsel enerjisi hem taşımış, hem de işgal etmiştir. İşte sol-Kemalist atıf bir bakıma, Hamza Yalçın’ın çok güçlü tespitiyle Türk Solu’ndaki çok güçlü ‘Türkofobiye’ tepkidir. Türk olmanın kendisi bizim başlı başına bir övgü kaynağı değilken, Türk olmak, Türk olduğunu söylemek ya da Türk bayrağını sahiplenmek Kürtçülerin iddia ettiği gibi ‘geri’ bir pozisyon da değildir. Bu toprağın devrimcisi bu toprağın sesiyle konuşur, bu tarihsel bir zorunluluktur. Bu toprağın devrimcisi kendisini ve halkını sevmiyorsa, nefret ve kinle nasıl devrimci kalabilir ki? Hem de ne uğruna? Önce buradan çıkmamız gerekmektedir. Lakin buradan çıkmanın tehlikeli yanları ‘milliyetçi sapmalara’ uğramaktır, sol-Kemalizm ‘ara’ formdur dememin nedeni şudur: burada çok duraklayan eninde sonunda milliyetçiliğin devrimciliği körelten kısmıyla uğraşmak zorunda kalır, kalacaktır da. Özetle, sol-Kemalizm gereklidir ama aşılmalıdır, bu bir tepki pozisyonudur.
Ben sol-Kemalist vurgusunu yapmaktan vazgeçtim, başta ifade ettiğim gibi ben sosyalistim fakat Kemalizm benim için Yalçın Küçük’ün formülize ettiği çizgidir: “Bizler Kemalizmden geriye dönülmesini kabul etmiyoruz; geriye baktığımızda, Kemalizm, bizim frenimizdir. İleriye baktığımızda, Kemalizmin ötelerine açılma zorunluluğu duyuyoruz.”
Ben arkadaşlarıma geriye bakmayı değil, ötelere açılmayı öneriyorum. Geriden nefretten uzağım, geride kalan iyi şeyleri ötelere açılmak için kullanıyorum fakat gözüm yükseklerde ve ileride. Biliyorum “Kemalist olmamak” güvenli ve tekin değil. Kürtçülük, Kaypakkayacılık vs. onlarca fraksiyon içine kaybolabilirsiniz, ileri gitmek hep tehlikelidir. Kalmak, etrafına duvarlar inşa etmek hep güvenlidir ama bazen hatta çoğu kez güven konfor demektir, konforsa ruhun bataklığı. Mao’nun Pratik üzerine olan yazısında, pratiğe dair şöyle net bir ifade geçiyor: “Armudun tadını bilmek isteyen, armudu yiyerek, değiştirmek zorundadır.” Sol Kemalistler armudun tadını deliler gibi merak ediyorlar ama armudu yemek istemiyorlar halbuki yemeden değişemez, dönüşemezsiniz… İlerlemek risktir, risk ise düzen bozucudur. Türkiye’nin içinde olduğu şartlarda en aşağı karşı devrimci güçler kadar cesur olacak, onlar kadar risk alacaksınız ki karşılarına bir güç olarak çıkabilesiniz…
Bir liste duyurusu belki de hayırlı bir işe vesile olmuştur, tartışmak iyidir, hep anlaşmak, hep onaylamak kötüdür. Tanrı sürekli onaylanmaktan ve tamamlanma hissinden alıkoysun bizi, suyu aramak esas olan suyu aramaya devam.
Not: Yazıyı çok teorik bir yere çekmek yerine, genel bir hat çizmek istedim ve bu hat üzerinden bambaşka itirazlar bekliyorum böylece başka bir yere taşınabilir tartışma. Mesela sol-Kemalist pozisyon genelde ulus devleti tartışmaya açmaz, halbuki ulus devlet/sermaye/demokrasi tartışmadan nasıl ‘sol’ ufka sahip olabiliriz ki? Biraz boğulma riskini göze almak lazım, yoksa yüzmeyi öğrenemeyeceğiz.
*Bu yazı 6 Haziran 2023’da yayınladı. Hararet.org’un yazı arşivi sıfırlandığı için bu yazı üzerine başlayan tartışmayı yeniden yayınlayacağız.
0 Yorum