biryenicumhuriyet.com.tr isimli kültür sayfasının Doğan Avcıoğlu hakkında başlattığı yazı dizisi kapsamında Hararet.org’dan Emirhan Akman, Osman Çutsay’ın sorularını yanıtladı. Okuyacağınız gönderi Aralık 25, 2024’te, ilgili sayfada Emirhan Akman: “Düzen dışı arayışlar Avcıoğlu’na götürüyor gençleri” başlığıyla yayınlandı.
Genç yazar ve gazeteci Emirhan Akman’a göre, Doğan Avcıoğlu ve yapıtlarının tekrar gündeme gelmesi Türkiye’nin son kriziyle yakından bağlantılı. “Bugün sosyalizmle Türkiye aydınlanması arasındaki geçişliliğin bağını koptuğu yerden bağlama girişimi Avcıoğlu üzerinden mümkün olabilir” görüşünü savunan Akman, önemli bir eksikliğe dikkat çekiyor ve Türkiye solunun “kültür üretmede daha aktif ve fedakâr olması” gerektiğini düşünüyor. Emirhan Akman, sorularımızı yanıtladı.
– Yeniden basılan ve üzerinde yoğun bir biçimde yeniden tartışılan “Türkiye’nin Düzeni” kitabı ve Doğan Avcıoğlu sizce 2024’te neden önemli? Neyin eksikliğini kapatmaya çalışıyor bu kitap veya onun sayesinde bugün nelerin “gereğinden çok fazla olduğuna” dikkat çekmek mümkün oluyor? “Türkiye’nin Düzeni” diye bir şeyden söz edebilir miyiz bugün?
EMİRHAN AKMAN – Teorinin postmodern felsefenin etkisi altında olduğu, bütünlüklü açıklamaların yıkıldığı, varolan teorilerin düzeni bütüncül bir şekilde kavrayamadığı bir dönemde Avcıoğlu’nun çalışmaları dünden daha fazla öneme sahip. Avcıoğlu’nun eserleri bugün düzenin yakıcılığıyla kendi hedefleri arasında sıkışıp kalmış gençler için, 40 yıl önce olduğu gibi, düzeni yargılama cesareti verebilir. Gençler sadece polis, maaş, aile tarafından korkutulduğu, bastırıldığı için çaresiz değil, aynı zamanda ellerinde teorinin anahtarı olmadığı için de çaresizler. Avcıoğlu bu cephede düzeni yargılama ve ötesine geçip sosyalistlere tekrar “iktidar” olma cesaretini verebilir.
Ayrıca gençler için bir gelenek arayışı söz konusu. 1980’le birlikte 80 öncesi Türkiye Solu ile bugün arasında bir gelenek kesintisi var. Avcıoğlu’nun keşfi aslında bir kök arayışını da işaret ediyor. 80 öncesi ile kurulan bu bağ Kıvılcımlı, Çayan ya da başkalarının fikrini de tekrar gündeme getirecektir. Avcıoğlu’na yönelişin bir diğer nedeni de, parlamentoya olan güvenin sıfırlanması. Düzen dışı arayışlar Avcıoğlu’na götürüyor gençleri.
Diğer konuya gelecek olursak, bugün de elbette “Türkiye’nin Düzeni” diye bir şeyden bahsedebiliriz. Dün, bugün ve yarın, eğer teşhir eden birileri varsa Türkiye’nin Düzeni her zaman vardır, önemli olan onu teşhis, teşrih ve teşhir etmektir. (Tespit, ayıklama/yarma ve gösterme.) Bugün elimizde parçalar olmasına rağmen birleştiremiyoruz. Avcıoğlu parçaları birleştirip bütüncül bir şekilde konuşan belki de son sosyalistti, üstelik onda teori ve pratik birbirinden ayrı iki yol değildi, birbirini tamamlayan şeylerdi.
DAHA ÖNCE OLAN, ŞİMDİ OLMAYAN
– Türkiye’nin Düzeni ve Avcıoğlu, AKP’nin toplumu tümüyle fethetmesine engel olan bir tür “halk kemalizmi”ne teorik stepne olabilir mi? Bu teorik temeli geçmişten aramak mantıklı mı? Yoksa burada sosyalizmle Türkiye aydınlanması (veya laik-toplumcu düzen) arasındaki geçişliliğe/devamlılığa bir örnek mi buluyoruz?
EMİRHAN AKMAN – “Halk Kemalizmi” diye ifade ettiğiniz şeyin elbette izaha muhtaç yanları var. Lakin ben tartışmayı anladığım yerden sürdüreyim. Avcıoğlu bugün anti emperyalizmi, milliliği/yurtseverliği (şovenliği değil), cumhuriyetçiliği, anti-kapitalizmi ve sosyalizmi birlikte temsil etmek isteyen gençler için uygun bir isim. Avcıoğlu üzerinden yürütülen tartışma Türk modernleşmesi içinde yer alan Osmanlı modernleşmesi sonrasında modernleşme tarihinin en keskin ve radikal dönemi olan Kemalist modernleşmeyi temel kabul etmek, bunun üzerine yeniden bir sosyalizm arayışı inşa etmekle ilgili.
Türkiye Solu 60 ve 70’lerde büyük çoğunluğuyla laik-toplumcu düzeni, Türkiye aydınlanmasını bir temel kabul ediyordu, ilk soruda da ifade ettiğim üzere bu 1980’de kırıldı. Liberaller, sol-liberaller, Kürt Hareketi ve İslamcılar hegemonyasına giren Türkiye siyaseti, Türk aydınlanmasını ve Kemalizmi neredeyse Türkiye’nin başına gelen her kötü şeyin “temeli” saymaya kalktı. İlker Aytürk hocanın “Post-Post Kemalizm: Yeni Bir Paradigmayı Beklerken” isimli makalesi (sonra kapsamlı bir kitaba dönüştü) bu konuda oldukça kafa açıcıdır. Bugün sosyalizmle Türkiye aydınlanması arasındaki geçişliliğin bağının koptuğu yerden bağlama girişimi Avcıoğlu üzerinden mümkün olabilir. En azından arayışın bir diğer nedeni de budur diyebiliriz.
İKTİDAR BİR ARAÇTI
– Radikal cumhuriyetçi bir düşünür olarak Doğan Avcıoğlu’nun basit bir darbeci, bu arada Türkiye soluna son 30 yılda iyice sızan yeni moda bir linçle “Kürt düşmanı” olarak tanımlanması mümkün mü? Avcıoğlu Türkiye solundaki hangi vitaminlerin eksikliğine erkenden dikkat çekmiş oldu sizce? İktidar hırsı ve ona yönelik örgütlenmenin dışında hangi boşlukları öne çıkarmış sayılmalıdır? Dinciliği Türkiye’de iktidar yapan liberalizme karşı ülkemizdeki en etkili panzehirlerden birinin ve belki de birincisinin Avcıoğlu solculuğu (veya onun “radikal kemalizmi”) olduğunu söylemek, abartı mı olur?
EMİRHAN AKMAN – Avcıoğlu’na Kürt düşmanı demek için art niyet şarttır. Eğer yeterince art niyetiniz varsa, “anakronik” bir şekilde Kürt düşmanı da diyebilirsiniz. Böyle düşünürseniz her şeyi çarpıtabilirsiniz ama elbette bazen elinizde daha az bazense daha fazla malzeme vardır, işiniz kolaylaşır ya da zorlaşır. Avcıoğlu’na Kürt düşmanı demek için elde oldukça az imkân var, hatta hiç yok. Çok erken bir dönemde matbu bir yayında, üstelik işlediği konular itibariyle çok satması şaşırtıcı olan Yön ve Devrim dergilerinde farklı dönemlerde Kürt sorununa değinmiş bir aydındır Avcıoğlu. Bu anlamda “steril” kalayım diyerek kenara çekilen biri değildir, dönemin Kürt sorununa bakışındaki zamanın ruhunu bu anlamda aşar, ilerisindedir. Burada uzatmayacağım fakat meraklısı “Kürt Meselesi”, Yön 194. Sayı, 16 Aralık, 1966 tarihli yazısına ve “Siirt Olayı”, Devrim 30. Sayı, 12 Mayıs 1970 tarihli iki yazısına bakabilir. Evet bu sorunu uzun uzun yazmaz ama o dönemin en büyük tabularından birisi olan Kürt meselesine de bigane kalmaz, bu anlamda da cesurdur.
Avcıoğlu’na bakışta ıskalanan bir nokta da iktidar hırsı olduğu zannedilmesidir. Avcıoğlu düzen siyasetçileri gibi iktidar konusunda hırslı değildi, hırslı olduğu şey sosyalist Türkiye’yi inşa etmekti. İkisi arasındaki fark, amaç ve araç farkı. Avcıoğlu’nun amacı iktidar değildi, iktidar bir araçtı.
Türkiye o günlerde de Amerika’nın ileri karakolu ve NATO’da sadık hizmetkârıydı, bugün de öyle. O gün de siyasiler ve düşünürlerin bir kısmı fonlanıyordu, bugün de. O gün de sınıf siyaseti önemliydi, bugün de. O gün de düzen baskı ve ideolojik aygıtlarıyla düzeni koruyordu bugün de. Bu açıdan bakınca Avcıoğlu’nun önemi tekrar ortaya çıkıyor.
Bugün Türkiye’deki birçok deli zırvası liberal fantezinin panzehirini Avcıoğlu’nda bulmak mümkün.
POST-POST-KEMALİZM SÜREÇLERİ
– Türkiye’deki devrimci hareketi vuran, bunu da önce medyayı elinde tutarak yapan liberal mikropların bir merkez karargâhı var: Birikim. Bu karargâhın tüm versiyonlarıyla uzak tutulduğu, gerçekten sosyalist bir öfke ve eylem tutkusu içeren çevrelerde bile Avcıoğlu’nun yeterince anlaşılabildiği söylenemez. Bu anlayış eksikliğinin kaynakları sizce nerede? Liberal ideolojilerde mi?
EMİRHAN AKMAN – Batı’ya, “Batı merkezciliği” eleştirisi yapan dostlarıma, sorun Batı’nın merkez olması değil; sorun bir Doğu’nun olmaması diyordum. Birikim için de aynı şeyi söylüyorum. Birikim’i bir mikrop kabul ediyorsak o zaman şu soru ortada kalıyor, mikrobu öldüren antibiyotik nerede? Öncelikle bu soruyu sorup yanıtını okuyucuya bırakayım. Biz Hararet.org olarak liberal tezlere karşılık vermek ve o alanı doldurmak için de yayın yapıyoruz. Buradan da tekrar ifade ediyorum, sol, sosyalist, cumhuriyetçi güçlerin kültür üretmede daha aktif ve fedakâr olması şart, hiç yeterli değiliz.
Soruya tekrar dönecek olursak, Avcıoğlu’nu anlamak için uygun bir ortam var mı? Bugüne kadar yoktu, lakin İlker Aytürk hocanın tarihin ironisi diyebileceğimiz bir şekilde Birikim’de 2015’te yayınladığı “Post-Post Kemalizm: Yeni Bir Paradigmayı Beklerken” makalesinde tespit ettiği üzere -söylediklerine katılıyorum- Post-Kemalizm, yani akademide Türkiye’nin vesayet, demokrasi ve refah sorunlarını tartışıp, tüm sorunları Kemalizme ve Türk aydınlanmasına yıkan liberal tezlerin sonu geldi. Bugün Post-Post Kemalizm sürecindeyiz. Bu ne demek? Türkiye’de yeni şeyler söylemek için çok büyük imkânlar var. Üstelik az önce bahsettiğim gibi liberal tezlerin çoğu AKP iktidarıyla birlikte sınandı ve çöktü. Türkiye iddia ettikleri gibi daha demokratik değil, daha anti-demokratik bir yere doğru gitti, gidiyor. Böylece önümüzde akademide ve entelektüel yayınlarda liberal tezlerin çöktüğü ve yeniden inşa edilebilecek bir paradigma boşluğu var.
Sol, sosyalist çevreler eğer yeni bir şey söyleme imkânının farkına varırlarsa önümüzdeki dönemde yeniden sosyalist bir inşa ve iktidar dönemi kurgulanabilir.
TÜRKİYE SOLUNDAKİ TÜRKOFOBİ
– Türk demenin utanılacak bir eyleme dönüştüğü bir zaman aralığında “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi” genç kuşaklara yeni bir yol açabilir mi?
EMİRHAN AKMAN – Hiç şüphesiz evet. Türkiye Solu’ndaki Türkofobi gittikçe zayıflıyor. Kürt Hareketi’nin Amerika ve İsrail’le olan ittifakları alenileşirken ve devletle her an pazarlık pozisyonunda olmaları samimiyetlerini sorgulatırken Türkiye Solu’nda neredeyse hegemonik bir hale gelmiş “Türk” isminden nefret etme hali de zayıflıyor. Böyle bir ortamda “sıfır” şovenizmle yazılmış Avcıoğlu’nun iki büyük tarih kitabının önemi artıyor. Türk Solu’ndaki Türkofobi azaldıkça gençler arasında da tarihe dönüş yaşanacaktır, hatta şu sıralar yaşanmakta. Sosyalist olduğu bilinen 1993 doğumlu Bartu Bölükbaşı’nın “Türk Mitoloji Atlası” kitabı mesela buna çok iyi bir örnek.
– Türkiye’de 1923’ün tarihsel meşruiyetinin altını çizen ve buradan sol bir cumhuriyet projesine yürüyen Avcıoğlu’nun yarım yüzyıl önce önerdiği çözümlere dönüş önermek, acaba onu doğru anlamak mıdır? Yoksa onun açtığı kapıları genişletmek, bulgu ve saptamalarından hareketle yeni sosyalist bir yol mu inşa etmek gerekiyor?
EMİRHAN AKMAN – Avcıoğlu’nun eserlerine dönüş parçalarla değil, bütünle uğraşmak, mikro hedeflere değil makro hedeflere odaklanmak açısından kıymetli. Düzeni yargılama cesareti ve iktidara odaklanma solun tarihsel bir kaybıydı. Bu anlamda kaybettiklerimizi geri almak için Avcıoğlu iyi bir prototip devrimci olarak yeni çıkılacak bir yolda kök, Türkiye solunun kaybettiği gelenek halkası olarak kutup görevini görecektir. Tüm bunların hepsi yeni bir sosyalist kuşağın ve sosyalist yolun inşa edilmesi için gereklidir.
Avcıoğlu’nun söylediği sözleri papağan gibi tekrarlamak devrimcilik değildir. Avcıoğlu’nu eleştiriden münezzeh tutmak da öyle. Bu açıdan bakarsak önümüzdeki dönemde Avcıoğlu da tekrardan okunup eleştiriye tabi tutulacaktır. Bunun bizi ilerleteceğine hiç şüphem yok…
0 Yorum