Türkiye devrimci hareketinin liderlerinden Mihri Belli bir çok insanıyla dost olduğum bir sosyalist örgüt hakkında konuşurken “Türk düşmanları bir araya gelmiş, örgüt kurmuşlar” diye şaka ediyordu. Mihri Belli, şakanın altındaki gerçeği sevecen şekilde ve gülerek ifade ediyordu. Sosyalist solda Türkofobi o yıllarda (1980’li yılların sonları) bugünkü gibi etkili değildi. Bugün Türkiye solunda Dev Yol ve Dev Sol geleneği bile rahatlıkla şovenist ilan edilebilmektedir. Sadece anti-emperyalizm ifadesinden bile “şovenizmin keskin kokusu”nu alan çoktur. Kurtuluş Savaşı’nı emperyalizme karşı mücadele yerine soykırımlar ve katliamlar manzumesi mi görüyorsunuz? “Kahrolsun İstibdad Yaşasın Hürriyet!” ifadesi sizde de hemen Ermeni katliamını çağrıştırıyor mu? Siz de ABD emperyalizminin Ortadoğu’da işlediği suçlara dikkat çekilmesinin altında hemen ezen ulus şovenizmi keşfediyor musunuz? Türk kimliği size Nazımlar, Denizler ve Mahirler yerine vatan haini Bahçelileri, Çakıcıları mi hatırlatıyor? Türkofobi ifadesini, sorulara olumlu yanıt veren Türkiyeli sosyalistler için kullanıyorum. İsterseniz “Türk düşmanlığı” ya da “Türk alerjisi” de diyebilirseniz. 1980’den bu yana Türkiye solunda bambaşka […]
Bunca yıldır röportajlar sırasında bir sürü hikaye dinledim. Çeşit çeşit aşka, evliliğe tanıklık ettim. Sevil Avcıoğlu kişisel tarihimde bir ilktir. İlk defa burjuva bir kadınla, bir solcunun aşkını dinledim. Ve çok etkilendim. Farklılıkları beni büyüledi. Güldürdü, hüzünlendirdi… Dünyanın en komik kadını Sevil Avcıoğlu. Televizyona çıksa, herkesi gülmekten kırar geçirir. Aşırı doğal. Ve süzgeçsiz konuşuyor. Kalbindeki ağzında. Sevmemek olanaksız. Bir de kendini olduğundan az göstermek için özel çaba sarf ediyor. Mütevazı. Çılgın bir cumhuriyet kadını aslında. 35 yıl önce ayrıldığı eşine haksızlık edildiği için, parmak kaldırıp söz hakkı isteyen bir kadın. Okuyunca anlayacaksınız… HAMİŞ: Sevil Avcıoğlu, eşinden ayrıldıktan sonra, Hariciye’ye geri dönüyor, bir sürü ülkede Türkiye’yi temsil ediyor, aynı zamanda annelik yapıp iki oğlunu yetiştiriyor. Şimdi emekli, İstanbul Nişantaşı’nda ve Ankara’da yaşıyor. Doğan Avcıoğlu ile nasıl tanıştınız? – Ankara’da, Siyasal Bilgiler’de öğrenciydim. Niyetim hariciyeci olmak ve Paris’e kapağı atmaktı. Dame de Sion mezunuydum, hayat doluydum, neşeliydim… Çok da güzel… – Öyleymişim ama farkında […]
Bu yeni kitabınız “Hakiki Hayat”la (La Vraie Vie) neden gençliğe hitap etmek istediniz? Badiou: Farklı sebepler çakıştı. Önce mahrem sebeplerle gençliğin yaşadığı büyük yön şaşmasıyla karşılaştım. Bu gençlik 1980’li yıllardan beri tedrici biçimde mümkinat ufkunun kapandığını gördü. Çocuklarımın ve arkadaşlarının şu haliyle dünyayı katedip oradaki yerlerini bulmakta çektikleri zorlukları gözlemledim. Gençlerdeki kendini değersiz görme eğiliminin ortaya çıkışını gördüm. Öğrencilerle çevrili de oldum; uzun zaman boyunca göçmen işçi yurtlarında ya da fabrikalarda aktivist siyasetle uğraştığım için, olağanüstü biçimde farklı durumlardan çıkarılmış zengin bir tecrübenin taşıyıcısı olan göçebe bir işçi gençliğiyle teşrik-i mesaim de oldu. Hem sonra, büyük kaynaklarımdan biri olan Platon’un diyalogları da Sokrates ile genç kimseler arasındaki tartışmalardan oluşur. İçine kaydolduğum bu geleneğin gözünde gençlik, felsefenin hem sorusudur hem de amacı. Filozof gelecekte hâlâ geçerli olabilecek bir şey aktarmayı dener; bu anlamda, izleyici kitlesi daima gençliktir… Felsefe yapmak, zamanının koşullarında hakikat sorununu araştırmaktır. Oysa gençlik de oluş halindeki bir dünyaya girmektedir; […]
3 ayda bir yayınlanan kültür, sanat ve edebiyat dergisi Çün’e konuşan Yalçın Küçük, çok tartışılacak açıklamalarda bulundu. Türkiye’de 1950’li yıllara kadar Atatürkçülük denen bir cereyan olmadığını, kendi kuşağının Atatürkçülük cereyanını yarattığını belirterek, “Özellikle AKP bizi tekrar Kemalist yaptı. Biz ne idik? Biz Sosyalisttik. Sosyalist, Kemalist değildir.” ifadelerini kullandı. Bazı roman yazarlarına da yüklenen Yalçın Küçük, Orhan Pamuk’un ve Elif Şafak’ın yazmayı bilmediğini söyledi. Küçük şöyle devam etti: “Bir defa Orhan yazmasını bilmez. Şimdi bu noktaya gelecek olursak Türkiye’deki, diyelim Kundera’dan sonra, Altan’dan sonra, Orhan Pamuk’tan sonra, yazmasını bilen insan yoktur. Buna hiç alınmayın. Roman yazma bitmiştir. Elif Şafak yazmasını bilmez, Ahmet Altan; adam Türkçe bilmiyor. Öyküyle çok fazla ilgilenmedim, o daha farklıdır. Bana göre en büyük sanat kolu romandır. Bir de şu var, takip edebiliyorum, Türkiye’deki fıkra yazarlarının, şunların bunların hepsi “bu işi okuduk, hiç anlamadık” dediler, anlayan kimse yok. Türkiye’de Benim Adım Kırmızı’yı öven bir tek adam yok. Okuyan yok.” Son […]
❝ Bana mevki vatan, hal vatanın hali, sergüzeşt vatanın sergüzeşti, alem, bulunduğum alem, yine vatan. Ne yapayım, zihnime başka bir şey sığmıyor. ❞ ―Namık Kemal. Uzun süre düşündüm hangi Avcıoğlu’ndan bahsetmeliyim diye, hangisini anlatsam daha etkileyici olur? Bahsimizde marksizm, sosyalizm meselesi basit kalır, ideoloji meselesi başka bir yazının konusu olsun. Benim derdim koca bir yaşamla. Hep büyük adamların günlük ritüellerini, nasıl yaşadıklarını merak ederim. Meselemiz bir ömrün her nefesini tarihe karşı sorumlu yaşamış, klâs ve gözükara bir devrimci ile alâkalı. En az üç dil bilmek zorunda kalan, otobüsü kaçırmış bir milletin çocuğuyla. [1] . DEVRİMCİNİN MERAKI Bir devrimcinin, ömür boyu sırtından inmeyen kırbaç “merakıdır”. Merak dert ve yük demektir. Bu bakımdan bir devrimci hayat boyu tüm insanlığın dertlerini sırtlanan hamaldır. Zamanı azdır haddizatında bunu bilir, tüm devrimciler acelecidir biraz. Hani şair der ya: “gök hırpalanmaktadır merakımdan”[2]. Avcıoğlu’nun hayatla kurduğu bağ da böyle bir şeydi: göğü hırpalayabilirdi, hırpaladı da. Avcıoğlu önce […]