“Faşizm, sürecimizi bir kez daha raydan çıkarmaya çalışacak.” – Carlos Ron ile mülakat (İkinci Bölüm)

Çok kutupluluk, enternasyonalizm ve Venezuela seçimleri: Carlos Ron ile mülakat (İkinci Bölüm) Carlos Ron, Kuzey Amerika’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve dünya halkları arasında barış ve dayanışmayı teşvik eden Venezuela Simón Bolívar Enstitüsünü yönetiyor. Bu mülakatın birinci bölümünde Ron, ABD’nin Monroe Doktrininin Venezuela’ya karşı hükümeti devirmek amacıyla uygulandığını savunmuştu. Ayrıca, son on yıllarda ortaya çıkan emperyalist saldırganlığın özellikle agresif bir fazı olan “hiper-emperyalizmden” söz etmişti. Mülakatın ikinci bölümünde Ron, çok taraflılığın ve yaklaşan devlet başkanlığı seçimine yönelik beklentilerini ele alıyor. Ayrıca Bolivarcı Süreç açısından ülkenin önündeki zorlukları da ele alıyor. yüzyılın ilk on yılında, Latin Amerika entegrasyonuna doğru geniş çaplı bir hareketin ortaya çıktığına şahit olduk. Bu hareket şu anda daha az güçlü. Fakat, ABD emperyalizminin çöküşüyle karakterize olan yeni bağlamda, BRICS gibi çok kutupluluk teşebbüslerinin ortaya çıktığına da şahit olduk. Emperyalist çöküş —ve bu çöküşün teşvik ettiği şiddet— dünya çapında hissediliyor. Son on yılda tanık olduğumuz şey, bir yanda […]

“Faşizm, sürecimizi bir kez daha raydan çıkarmaya çalışacak.” – Carlos Ron ile mülakat (İkinci Bölüm)

Çok kutupluluk, enternasyonalizm ve Venezuela seçimleri: Carlos Ron ile mülakat (İkinci Bölüm)

Carlos Ron, Kuzey Amerika’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve dünya halkları arasında barış ve dayanışmayı teşvik eden Venezuela Simón Bolívar Enstitüsünü yönetiyor. Bu mülakatın birinci bölümünde Ron, ABD’nin Monroe Doktrininin Venezuela’ya karşı hükümeti devirmek amacıyla uygulandığını savunmuştu. Ayrıca, son on yıllarda ortaya çıkan emperyalist saldırganlığın özellikle agresif bir fazı olan “hiper-emperyalizmden” söz etmişti. Mülakatın ikinci bölümünde Ron, çok taraflılığın ve yaklaşan devlet başkanlığı seçimine yönelik beklentilerini ele alıyor. Ayrıca Bolivarcı Süreç açısından ülkenin önündeki zorlukları da ele alıyor.

  1. yüzyılın ilk on yılında, Latin Amerika entegrasyonuna doğru geniş çaplı bir hareketin ortaya çıktığına şahit olduk. Bu hareket şu anda daha az güçlü. Fakat, ABD emperyalizminin çöküşüyle karakterize olan yeni bağlamda, BRICS gibi çok kutupluluk teşebbüslerinin ortaya çıktığına da şahit olduk.

Emperyalist çöküş —ve bu çöküşün teşvik ettiği şiddet— dünya çapında hissediliyor. Son on yılda tanık olduğumuz şey, bir yanda bağımsızlık arayan hareketlerle, diğer yanda ABD’nin çıkarlarına bağlı aşırı sağ arasındaki bir mücadele. Hiper-emperyalizm ile uyumlu hükümetler, Chávez döneminde var olan bölgesel birlik türüne karşı bir engel işlevi görüyor.

Ancak hiper-emperyalizm; Latin Amerika, Afrika ve belki de güney Asya’da tüm gücünü kullandıkça Çin gibi güçlü ekonomiler ve BRICS gibi blokların ortaya çıktığına şahit olduk; bu bloklar şimdi dünya nüfusunun ve zenginliğinin yüzde 40’ını temsil ediyor. Esasında BRICS, iktisadi anlamda tüm G7 ülkelerini bir araya getirdiğinden daha büyük bir ittifakı temsil ediyor.

Hiper-emperyalizme doğru bu kayma, dünyadaki değişimi yansıtıyor. Bu ne anlama geliyor? Şimdi ülkeler, birbirlerini güçlendirirken emperyalist olmayan bir blok içinde iş birliği yapabilecek durumdalar.

Örneğin Çin, tarihsel olarak emperyalist blokun yaptığı gibi diğer milletlere yapısal ayarlamalar dayatmıyor. Bunun yerine Çin, karşılıklı kalkınmayı öngören bir iş birliği modelinde paylaşılan refahı teşvik ediyor. Çin modeli, ABD’nin ülkelerden talep ettiği siyasi hizalamadan oldukça farklı; ABD’nin modeli onları zayıflatıyor ve sağlıksız rekabete yol açıyor.

Dolayısıyla şimdi daha dengeli olan yeni bir dünya düzeni imkânı var. Kısacası ABD, tek kutupluluğu teşvik ederken çok kutupluluk yükselmeye devam ediyor.

Çok kutupluluk kendini hissettiren bir olgu, fakat çoğunlukla hükümetler veya devletler tarafından teşvik ediliyor. Buna karşın, sosyal dönüşüm süreçlerini korumak adın uluslararası ve yerel dayanışma hareketleri de gerekli. Bolivarcı Süreç’teki bu tür enternasyonalizmin rolünü nasıl görüyorsunuz?

Enternasyonalizm, Bolivarcı Devrimde kilit bir rol oynadı. Bu bizim açımızdan temel bir ilke. Latin Amerika boyunca ve ötesinde halk ittifakları geliştirebildik. Nasıl mı? Hükümetimiz, halkla ve yerel düzeyde toplumsal örgütlenmelerle ilişki halinde. Bu bize dünya çapında bir ahlaki duruş kazandırıyor ve sürecimize dayanışma oluşturuyor.

Emperyalist dünya düzeninin karşısında devletlerimizi korumanın önemli olduğu bir zamanda yaşıyoruz, zira neoliberalizm ve özellikle hiper-emperyalizm, kendi “kurallara dayalı düzenlerini” teşvik ederek devletlerimizi yok etmeye çalışıyor.

Ama hangi kurallardan bahsediyoruz? Bir devletler topluluğu tarafından değil, çok daha az bir şekilde halk kitleleri tarafından kararlaştırılmayan kurallardan bahsediyoruz. ABD ve sermayenin çıkarları, kendi çıkarlarına uygun şekilde biçimlendirilmiş bu sözde kurallar dizisini oluşturanlar.

Bu yüzden ulus devletleri —bir tane değil, birçok— uluslararası toplumda güçlendirmeye kararlıyız. Bu fikirle, ABD tarafından sürekli olarak çiğnenen uluslararası hukukun saygı görmesi için çalışan 20 ülkeyi bir araya getiren BM Şartını Savunan Dostlar Grubunun kurulmasına ön ayak olduk.[1]

Ancak, ulus devletlerin rolünü güçlendirmeye çalışırken ortaya çıkan bir çelişki var. Bizim projemiz, burjuva devlete karşı mücadele eden devrimci bir proje. Aynı zamanda, hiper-emperyalizme karşı kendimizi koruyabilmenin ve istediğimiz dönüşümleri teminat altına alabilmenin tek yolu olduğu için devleti savunmamız gerekiyor. Şimdilik ABD’nin tek taraflılığına ve hiper-emperyalizme yalnızca devlet, halkın gücüyle birlikte direnebilir.

Uluslararası bir tutum sergilemek önemli, bu hem hükümetlerden hem de yerelden gelmeli. Fikir, halklar arası iş birliği ve devlet-halk iş birliği olması gerektiği; bu, emperyalizme direnmek ve ilerlemek için gerekli. Bu nedenle, devletin kendini dönüştürmesi ve halkın karar vermesine olanak tanıması gerekiyor. Bu konuda doğru yönde ilerlediğimizi düşünüyorum ama bu kolay değil.

Venezuela’nın 2024 devlet başkanlığı seçimlerine sadece birkaç gün kaldı. Herhangi bir tahmininiz var mı?

Bu 25 yıllık devrim, bir kez daha faşist düşmanlarıyla karşı karşıya gelecek; bu düşmanlar hiper-emperyalizm tarafından destekleniyor. Faşizm, sürecimizi bir kez daha raydan çıkarmaya çalışacak.

Ancak, Bolivarcı Devrimin tarihine baktığınızda ve ekonomiye karşı yapılan tüm saldırılara rağmen —eski Başkan Donald Trump tarafından geliştirilen “maksimum baskı” kampanyası dahil— Venezuela halkı, sadece Bolivarcı hükümetin toplumsal başarıları ve barışı teminat altına alabileceğini anlıyor.

Elbette Venezuela’da farklı türlerde muhalefet var ama ABD’den destek alan ve kurumsal medya tarafından yoğun bir şekilde tanıtılan muhalefet özünde şiddet içeriyor. Bu teşkilatlanmanın seçimleri kazanmak adına bir strateji geliştirmeye zahmet etmemiş olması dikkat çekici. Bunu yapmaya çalışıyor olsalardı, gerçek bir kampanya yürütebilecek ve bir platform sunabilecek bir aday seçerlerdi.

Ama bundan ziyade, seçilmiş bir görevde bulunmaktan menedilmiş bir adayı [María Corina Machado] seçtiler.[2] Nihayetinde, hiçbir halkta hiçbir karşılığı ve olmayan karizması olmayan bir figür tarafından değiştirildi [Edmundo González]. Tüm bunlar, halk oylamasıyla kazanmaya hiçbir ilgileri olmadığını gösteriyor. Bunun yerine, seçim sürecimizin temiz olmadığı ve sonuçların tanınmaması gerektiği fikrini yayma niyetindeler.

Pazar günü [28 Temmuz] Venezuelalıların sandık merkezlerine gidip çoğunluğun devrimi savunmak için oy kullanacağını düşünüyorum, zira halk şiddet istemiyor. Halkın istediği, ülkenin kalkınması ve özgürleşme yolunda ilerlemeye devam etmesi.

Bolivarcı Süreç açısından önümüzdeki başat zorluklar neler?

Pek çok zorlukla karşı karşıyayız. İlk olarak, Venezuela’nın üretim modelini dönüştürmenin bir yolunu bulmamız gerekiyor. Bu, çevre için kötü olan ve ulusumuzu yaptırımlar gibi dış saldırılara daha savunmasız hale getiren petrol bağımlılığından kurtulmayı ifade ediyor ve aynı zamanda bağımlılığı da kırmamız gerekiyor.

Ayrıca, komünler gibi teşebbüslerde kendini ifade eden demokratik devrim modelini derinleştirmemiz gerekiyor.[3] Komün projemiz için kilit öneme sahip, fakat hala oluşum aşamasında. Önceden belirlenmiş bir yol yok, zira her komün farklı ama hepsi tek bir özelliği paylaşıyor: Belirli bir bölge içinde, doğrudan demokrasi yoluyla teşvik edilen dönüşüm. Bunun gerçekleşmesi için, komünlerin birbirleriyle bağlantılı olmaları ve büyümeleri gerekiyor. Komünler, toplumda sadece izole yerler haline gelemez: Tüm ülke için bir model olmalılar.

Ek olarak, daha fazla uluslararası iş birliğini teşvik ederek ve yeniden aktive ederek kıtasal entegrasyon sürecini güçlendirmemiz gerekiyor.[4] Bu zorluk, jeopolitik bir boyuta sahip. Hiper-emperyalizmi yenmek için, bölgedeki ülkeler arasında daha adil, saygılı ve eşit ilişkiler inşa etmeliyiz. Bu, kitlelerin iradesiyle çok ilgili olan Bolivarcı Devrim projesine katkıda bulunacak ve diğer ülkeler için bir yol haritası olacak.

Kaynak: https://venezuelanalysis.com/analysis/multipolarity-internationalism-and-tomorrows-elections-in-venezuela-a-conversation-with-carlos-ron-part-ii/

Notlar

[1] BM Şartını Savunan Dostlar Grubu, 2021 yılında “uluslararası hukuk ilkelerini korumak” ve özellikle “ABD ve müttefiklerinin tek taraflı eylemlerine karşı koymak” amacıyla oluşturuldu. Venezuela kurucu üyelerden biri. (ç.n.)

[2] Muhalefetin önde gelen isimlerinden María Corina Machado, yolsuzluğa karıştığı iddiası ve Venezuela’ya yönelik uluslararası yaptırımlara verdiği destek nedeniyle kamu görevlerinden menedildi. (ç.n.)

[3] Venezuela’daki komünler, yerel idareleri güçlendirmek amacıyla tasarlanmış bir tabandan örgütlenme teşebbüsü. Komünler doğrudan demokrasi ilkelerine dayalı olarak çalışır ve ülkenin daha geniş sosyalist dönüşümüne katkıda bulunabilecek kendi kendine yeten bölgeler yaratmayı amaçlar. (ç.n.)

[4] Güney Amerika Ulusları Birliği (UNASUR) ve Bolivarcı Amerika Halkları İttifakı (ALBA) gibi teşebbüslerde görüldüğü üzere Latin Amerika entegrasyonu tarihsel olarak Bolivarcı Devrimin kilit hedeflerinden biri oldu. Bu çabalar ABD’nin nüfuzuna karşı koymayı ve bölgesel dayanışma inşa etmeyi amaçlıyor. (ç.n.)

Benzer Yazılar

Enis Batur – Yalçın Küçük söyleşisi: “Türkçenin dünyanın en güzel dili olduğuna inanıyorum”

Forum 2 gün önce

Okuyacağınız röportaj 2002 Aralık ayı 31 sayılı Cogito Dergisi’nde, “Entelektüeller Gerekli mi?” başlıklı yazının ikinci bölümüdür. İlgili metni internet ortamında yer alan ve henüz çok erken bir vakitte (2003) yılında Ekşi Sözlük’e yükleyerek inanması güç bir iş yapan “hemingway” isimli sözlük yazarının mesajından alıyoruz. Bu metni almanın başka yolları var mıydı? Elbette. İlgili sayı hem ‘pdf’ olarak, hem de matbu olarak elimizde. PDF formatından siteye yazı aktarırken oluşan hatalardan dolayı bu yolu tercih ettik ve bu derinlikli söyleşiyi ikiye böldük. Söyleşinin eşsizliği Türk edebiyatının en ‘velût’ kalemlerinden birisi olan, hisleri kuvvetli ve kavrayışı yüksek Enis Batur’un; Türk solunun en deli, sezgisel gücü yüksek, özgün ve şüphesiz en cesur kalemlerinden birisi olan Yalçın Küçük’ü sorguluyor oluşu. Söyleşi içinde Doğan Avcıoğlu, Yalçın Küçük’in bilime ve tarihe bakışı, Türk aydınıyla olan kavgalı ilişkisi ve aslında hayatının kendisi var… Okurken kafanızın açılacağına eminiz. İyi okumalar dileriz. e.b.: şimdi bir ara sorum var. siz galiba […]

Kanafani olağanüstü bir adamdı*-Tarık Ali’nin röportajı

Forum 3 hafta önce

 RASHID KHALIDI THE NECK AND THE SWORD   Tariq Ali’nin Röportajı   Günümüzle, sadece şu anda Filistin’e karşı uygulanmakta olan dehşet anlamında değil, Filistin’in hala aktif durumda olan geçmişinin bir parçası olan günümüzle başlayalım. 1936-39’daki büyük Arap Ayaklanması’nın Anglo-Siyonistlerce acımasızca bastırılmasını 1948 Nakba’sı, 1967’deki Altı Gün Savaşı, 1982’de Ariel Sharon liderliğindeki Beyrut kuşatması, Sabra ve Şatilla katliamları, iki İntifada ve o zamandan beri İsrail’in aralıksız terör yağdırması izlemiştir. Ancak görünen o ki 7 Ekim sonrası soykırımı, bunların herhangi birinden daha büyük bir küresel etkiye sahip olmuştur.   Evet küresel çapta bir şeyler değişti. Bu tarihi olayların neden anlatıyı, bilhassa da toplumsal anlatıyı tamamen değiştirecek bir etkiye sahip olmadığından emin değilim. Sosyal medya gibi bu konularda spekülasyon yapmak istemiyorum. Ancak bu, bir neslin kendi cihazları üzerinden eş zamanlı olarak tanık olduğu ilk soykırım oldu. Sudan ya da Myanmar’da olduğu gibi; ABD, İngiltere ve Batılı güçlerin doğrudan katılımcı olduğu son zamanlardaki ilk […]

Bolivarcı Diplomasi, Monroe Doktrinine karşı: Carlos Ron ile mülakat (Birinci Bölüm)

Forum 1 ay önce

Carlos Ron, Kuzey Amerika’dan sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı ve dünya halkları arasında barış ve dayanışmayı teşvik eden Venezuela Simón Bolívar Enstitüsünü yönetiyor. Bu mülakatın birinci bölümünde, Ron ile iki karşıt dünya görüşü olan Bolivarcılık ve Monroizm üzerine konuştuk. Ron, ABD’nin Monroe Doktrinini Venezuela’ya hükümeti devirmek amacıyla uyguladığını savunuyor. Mülakatın ikinci bölümünde ise yaklaşan başkanlık seçimi ve Bolivarcı sürece yönelik önümüzdeki zorluklar ele alınacak. 200 yılını dolduran Monroe Doktrini, tarihsel olarak ABD’nin Kuzey ve Güney Amerika’da hegemonya kurma hakkını kendisine atfettiği bir öğreti olarak bilinir. Buna karşılık, Bolivarcı Devrim’de “Bolivarcı Diplomasi”[1] olarak bilinen bir anlayış savunuluyor. Bu iki karşıt vizyonu açıklayabilir misiniz? Bu kıta 200 yıldan fazla bir süredir mücadele alanı. Monroe’nun o meşhur konuşmasından önce bile, ABD’nin tüm kıta üzerinde hakka sahip olduğu fikri mevcuttu. On üç koloni bağımsızlığını ilk kazananlar olmuş ve Avrupa’nın mutlakiyetçi monarşilerine kıyasla bir gelişme olarak kabul edilen bir cumhuriyet sistemi yaratmıştı. Bu nedenle, sistemlerini genişletmeye […]

0 Yorum

Rastgele