Meşgul adamın derkenar notları, III. -Emirhan Akman yazdı

SUAT DERVİŞ VE MİNA URGAN Meşgul bir adam gibi görünmeyi seven adamın derkenar notları devam ediyor. Cumhuriyet Gazetesi’nin perşembe günleri ücretsiz ek olarak verdiği Cumhuriyet Kitap başlıklı ekini almaya devam ediyorum. Bu benim için öğrencilik yıllarımdan beri bırakamadığım bir alışkanlık. Bu hafta Suat Derviş’le Mina Urgan vardı kapakta. Suat Derviş Cumhuriyet döneminin unutulmuş kadın yazarlarından birisi. Benim ilgi alanıma girme nedeni ise cahilliğimle ilgili. Derviş bir TKP üyesiymiş, üstelik “Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” diye bir kitabı var. Son yıllarda Sovyetlere giden ya da gitmeden destek veren Türk yazarların kitaplarını topluyordum. Cumhuriyet Kitap yüzünden bir kitap daha almak zorundayım! Ama olsun, Suat Derviş dosyası kafamda açıldı bile, bu önümüzdeki dönemlerde romanlarını da okuyacağım anlamına geliyor. Mina Urgan’ın şu sözünü almadan edemedim, bence her dönem geçerli. Urgan şimdinin kaypaklarına, iltimas aşıklarına, çaresizlerine şöyle sesleniyor, “Çağımıza ayak uydurmalıyız palavrasına hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım […]

Meşgul adamın derkenar notları, III. -Emirhan Akman yazdı

SUAT DERVİŞ VE MİNA URGAN

Meşgul bir adam gibi görünmeyi seven adamın derkenar notları devam ediyor. Cumhuriyet Gazetesi’nin perşembe günleri ücretsiz ek olarak verdiği Cumhuriyet Kitap başlıklı ekini almaya devam ediyorum. Bu benim için öğrencilik yıllarımdan beri bırakamadığım bir alışkanlık. Bu hafta Suat Derviş’le Mina Urgan vardı kapakta. Suat Derviş Cumhuriyet döneminin unutulmuş kadın yazarlarından birisi. Benim ilgi alanıma girme nedeni ise cahilliğimle ilgili. Derviş bir TKP üyesiymiş, üstelik “Niçin Sovyetler Birliği’nin Dostuyum?” diye bir kitabı var. Son yıllarda Sovyetlere giden ya da gitmeden destek veren Türk yazarların kitaplarını topluyordum. Cumhuriyet Kitap yüzünden bir kitap daha almak zorundayım! Ama olsun, Suat Derviş dosyası kafamda açıldı bile, bu önümüzdeki dönemlerde romanlarını da okuyacağım anlamına geliyor.

Mina Urgan’ın şu sözünü almadan edemedim, bence her dönem geçerli. Urgan şimdinin kaypaklarına, iltimas aşıklarına, çaresizlerine şöyle sesleniyor, “Çağımıza ayak uydurmalıyız palavrasına hiç mi hiç inanmıyorum. Eğer yaşadığım çağın en yüce ideali köşeyi dönmekse; eğer yaşadığım çağ toplumsal adaletsizlik üzerine kuruluysa; eğer yaşadığım çağ inandığım her şeyi yadsıyorsa; eğer yaşadığım çağa bayağılık ve çirkinlik egemense, ben böyle bir çağa neden ayak uydurmak zorunda kalayım?”

LEVİATHAN’IN PEŞİNDE KOLHAAS

Leviathan filminden 2’inci notlarda bahsetmiştim, film bitti fakat etkileri devam ediyor. Andrey Zvyagintsev’in etkilendiği kitaplardan birisinin Heinrich von Kleist Michael Kohlhaas kitabı olduğunu öğrenmiştim. Kitabı koşarak aldım, koşarak bitirdim. Kohlhaas bir burjuva. Erdemli bir tüccar. Ne zaman ki ticaret yapmasına izin verilmeyen, uydurma bir kararla durduruluyor ve yasalar ona karşı çiğneniyor harekete geçiyor. Kleist karakteri için şöyle söylüyor, “bir erdemi aşırıya vardırmasaydı dünya onun hatırasını saygıyla anacaktı. Fakat adalet duygusu, onu haydut ve katil yaptı.” Evet erdemlerimizi sonuna kadar götürürsek haydut ve katil olabiliriz, hatta olmalıyız da… Peki ama nasıl? Bilmiyorum. Kohlhaas’ı haksız bulamıyorum. Bir yerde geçerli yasalardan faydalanamayan bir vatandaş olarak, “İnsan topluluğuna karşı açtığım savaş, sizin de belirttiğiniz gibi bu topluluğun dışına atılmış olmasaydım bir suç sayılabilirdi!”. Böylece meşruluğunu, karşı tarafın gayrimeşruluğundan aldığını ilan eder. Bence kesin bir bakın…

NAPOLEON’UN TALİHİ

Napoleon Bonaparte hayranıyım, bu çok açık. Kendini inşa etmiş adamlara saygım büyük fakat hepsinin bir şansı var… Atatürk, Napolyon, Stalin, Hitler ya da peygamberler; hepsi toplumlarının çatladığı, yarıldığı, alt üst olduğu dönemlerde ortaya çıkıyorlar! Neyse David A. Bell’in kısa ve özlü otobiyografisini kesin okuyun. Allah’ın cezası Napoleon 24 yaşında tuğgeneral rütbesi almış. Napoleon’un Toulon’daki başarısı sonrası Paris’e öven kişi kim? Augustin Robespierre, bizim Robespierre’nin kardeşi. Bu tür bilgiler de var kitapta.

 

KÜBA VE KAMERAMAN

Gazetede editör kardeşim var, Melih. Sıklıkla işi bırakıp entelektüel sohbetler ediyoruz, daha doğrusu mekândan kaçıyoruz. İyi de oluyor. Netflix’te daha önce gördüğüm fakat nedense izlemediğim Küba ve Kameraman filmini önerdi, “kesinlikle izle abi” dedi. İzledim, dediği kadar var. on Alpert 40 yıl boyunca belirli aralıklarla Küba’yı ziyaret ediyor. Fidel’le hoş tesadüfler sonucunda bir iletişim kuruyor, yıllar boyunca belirli aralıklarla Küba’yı ziyaret ediyor. Belgeseli neden izlemelisiniz?
1-Yeni bir ülke kurmanın zorluklarını anlamak için,
2-Sosyalist bir rejimin yaşayacağı muhtemel zorlukları anlamak için
3-Sovyetlerin diğer sosyalist devletler için ne ifade ettiğini görmek için
4-Halkın bir rejime rızasında ekonominin önemini
5-Fidel’in sonsuz karizmasını

LE SENS DES CHOSES

Geçen gün çok sıkıldığım bir gün canım dizi izlemek istedi. Böyle anlarda nedense hep iyi diziler seçiyorum. Fransız yapımı Le Sens des choses dizisine denk geldim. Dizinin baş kahramanı kadın bir haham! Zaten sadece böyle söyleyince bile ilgi çekici değil mi? Dizi sayesinde Yahudilere dair şu kavramı öğrendim:
naaseh v’nishma

Şu demek, “yapacağız ve dinleyeceğiz (anlayacağız)”. Sina’da Musa aracılığıyla tanrıyla anlaşma yapan Yahudilerin imanına dair güzel bir örnek. Önce yapacaklar, harekete geçecekler sonra anlayacaklar. Yani önce iman geliyor… Güzel bir düşünme noktası!

Benzer Yazılar

Apartheid Fetişinden Komünalizme: Yerli ve Milli Kürdofaşistler -E. Haktan Altın yazdı II Forum

Forum 7 gün önce

Mehmet Tatlı’nın Medyascope’ta yayımlanan “Kürt sorununda Atatürkçü entelektüelizmin iflası” başlıklı yazısı, son dönemde giderek yaygınlaşan bir siyasi dilin sembolü: Kendini muhalif olarak tanıtıp, hedefini doğrudan muhalefete çeviren, meşru tartışma zeminlerini yaftalarla bastıran ve barış kavramını eleştirilmez kutsal haline getirip herkesin susmasını isteyen bir söylem. Yazı, en başta kendisini “tarihi bir anın entelektüel analizi” olarak sunuyor. Oysa dikkatli okunduğunda, 12 Temmuz’u bir milat ilan eden bu anlatının, içeriğinden çok tribünlere konuşan, provokatif bir dile yaslandığı görülüyor. Eleştirilen Kemalist entelektüeller değil; hedef gösterilen. Tartışılan CHP değil; hizaya sokulmak istenen bir özne. Sorun da tam burada başlıyor. Zira yazının bütününde, bir çözüm önerisinden ziyade, bir tür politik baskı oluşturma, hizaya çekme ve belli bir ideolojik çizgiye biat ettirme amacı açıkça hissediliyor. Apartheid Ne Zaman Bu Kadar Ucuzladı? Tatlı, 12 Temmuz’u “bir apartheid rejiminin devletin en yüksek makamı tarafından tasfiye edildiği” gün olarak niteliyor. Güney Afrika’daki ırk temelli, anayasal ayrımcılığı temsil eden, yüzyıllar süren […]

Meşgul adamın derkenar notları, II.-Emirhan Akman yazdı

Kitap 1 hafta önce

KİTAP OKUNMAZ KARIŞTIRILIR Süheyl Ünver’i tanıyor musunuz? Muhtemelen tanımıyorsunuzdur. Bizde kitap okuyanların çoğu kültür ve ilgi alanlarını melezleştirmezler. Bir dünyayı bilen, diğerine sağır kalır. Ünver daha çok muhafazakâr camiada tanınmış bir adam. Ünver çizer, doktor, yazar ve fazlası! Kültür taşıyıcısı. Onun bir yerde kitaplar hakkında şöyle söylediğini hatırlıyorum, “Ben sırf folklor noktasından; altmış senede altmış bin kitabı okumayarak, ama karıştırarak bazı şeyler topladım. Çünkü altmış bin kitap okunmaz, karıştırılır, okudum dersem inanmayın.” Üniversite yıllarımda bu “kitap karıştırılır, okunmaz” tanımını reddetmiş, hoşuma gitmemişti. Şimdi hoşuma gidiyor çünkü bende bazı kitapları okumuyor, karıştırıyorum. İhtiyacım olanı bulunca bırakıyorum. Bu bir yetkinlik mi, yoksa sonsuz bir zenginliğin içinde neyi alacağını bilemeyen birisinin oburluğunu terbiye etmeye çalışması mı? Bilemiyorum. Çünkü her merak ettiğimizi okumaya vaktimiz olmadan bu dünyadan ayrılacağız ve bu kesin bir bilgi. Her kitabı değil ama bazı kitapları karıştırmayı bu yüzden artık kabul ediyorum, gerekli görüyorum… BÜTÜNLÜK BİR KAYGIDIR Meşgul adamın derkenar notları […]

Meşgul adamın derkenar notları, I.-Emirhan Akman yazdı

Blog 2 hafta önce

Hararet bir politik dostluk grubu. Aramızdaki herkesin iki başat özelliği var; herkes dost ve devrimci. Tabi üzerine düşünürseniz kolay olan devrimci olmak, dostluk çok daha zor. Aramızda kimse kimseyle yarışmaz. Abilik, kardeşlik hukuku da vardır. Artık herkes belirli bir yaş grubu üzerinde. Hepimiz öğrenciydik, hayatlarımızı kurduk, bir şekilde iaşe kaygısına düştük. Farklı meslek grupları var… Bir de doktor var, doktor Umut! Ne zaman yazı yaz desem ‘zaman olmuyor ki, fırsat yok’ diyor, kaldı ki haklı. Nasıl çalıştığına grup ve sosyal medya sayesinde şahidim… BENİM İÇİN 6 SAAT UYKU İDEAL Esasında ben de aynı dertle muzdaribim. Buna en kolay çözümü, 00.00 ile 02.00 arasını yaşamıma dahil ederek buldum. Her ne olursa olsun, nereden dönersem döneyim 00.00 ile 02.00 arası bana ait. O saatlerde eşim ve çocuğum uyumuş oluyor, hatta neredeyse tüm Türkiye. Sabah 8’de kalkıyorum, yani günlük 6 saat uyku bana yetiyor diyebilirim. ESİR OLMAM LAZIM Neyse bu yazıya neden başladım? […]

0 Yorum

Rastgele