Yazılar sayfasında görünmesini istediğiniz yazılarınız için bu kategoriyi seçiniz
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun görevden alınması ve Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı uygulanan baskı politikasının yarattığı gerginlik üniversitelere de sıçradı. Geleceği belirsizleşmiş, iş ve aş kaygısı çeken gençler protestolara büyük destek veriyorlar. Hatta protestoların en önünde yer alıyorlar. Günlerdir devam eden protestolarda polisin sert müdahalesi halkın tepkisini çekerken, Twitter‘da birinci ağızdan bunu anlatan @weirdaltravis isimli sosyal medya hesabı aslında yaşanan her şeyi özetlemiş. Alınan izinle bu mesajları sizinle paylaşıyoruz, işte Saraçhane’de yaşanan polis şiddetinin bir özeti: Yaşadığım şeyleri lütfen bu ülkedeki tüm vicdanlı insanlar okusun. Önce özetle söyleyeceğim. Kendimi kurtarmaya çalışırken 5-6 ayrı sefer 1 metreden kısa mesafede ‘vurmayın kör oldum’ dememe rağmen gözüme gaz sıktılar. Seni kurtaracağım diyen polis beni diğer polislerin arasına attı. Tek bir ayakkabıyla koşmaya çalıştım çünkü izdihamda ayağım kırılmasın diye kurtarmam lazımdı. Gözüm hiçbir şey görmeyerek koşuyordum ve yüzüm kezzap gibi yanıyordu. Gözüm görmüyorken bile tekme ve yumruk attılar. Kör oldum dememe rağmen gözümün içine kadar […]
33 yaşındayım, hayatım boyunca ne iş için ne de başka hiçbir şey için babamdan ve annemden birisini aramasını istemedim. Benim yazımı okuyacak dostlarımın da eminim ki neredeyse hepsi hayatını ya böyle geçiriyordur ya da geçirmek istiyordur. Biz bu ülkenin imtiyazsızlarıyız, biz bu ülkenin gerçek yurttaşlarıyız. Kendi elimizle imtiyazları itebilecek kadar cumhuriyetin erdemiyle şereflenmiş insanlarız, bunu öyle bilin. Bunu az şey sanmayın, Türkiye’de kurulan yeni rejim sizden itaat ve kulluk istiyor, karşılığında ise şahsiyetinizi alıp bir maaş, kariyer veriyor. Bu rejim insanları şahsiyetsizleştirmek ve inisiyatif alamayan, çürümüş insanlar topluluğuna döndürmek istiyor. Onlar için önemli olan birey değil, özne yurttaşlar değil; yığın ve topluluk. Bizi istemiyorlar çünkü biz imtiyazı, torpili, hak etmediğimiz hiçbir şeyi istemiyoruz. Bu yüzden bizim boynumuza ipi geçiremiyorlar, hâlâ toplumun çoğuna bu ipi geçiremediler… Geçiremeyecekler de. Bu gece karar ne çıkarsa çıksın yarın biz yok olmayacağız, imtiyazsızlar, dik başlılar, erdemli yurttaşlar olarak kalıp mücadeleye devam edeceğiz. Subcommandante Marcos şöyle […]
Türkiye için sürekli yeni bir eşik ve tarihlendirme yapıyoruz, bu kez başka bir aşamaya geçtiğimizi iddia ediyoruz. Bu sayede sona yaklaştığımızı ve artık bu noktadan sonra daha kötüsünün olmayacağı konusunda kendimizi ikna ediyoruz. İkna olmak için yola çıkarsanız, ikna için çabalarsanız. Ben Türkiye’nin hâlâ daha kötüye gidebilecek yolu olduğunu ve mücadelenin bu yüzden önemli olduğunu düşünüyorum. Belki de diyorum, çok daha uzun ve zorlu bir yolun henüz başındayızdır, sonunda değil. Dün İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun diploma iptali ve sabah gözaltına alınışı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İmamoğlu’ndan korkusundan dolayı gerçekleşmedi, Türkiye’de uzun süredir yeni bir rejim kurma çalışması var. Bunu anlamadan ve belirli tezleri konuşmadan Türkiye’yi anlayabileceğimizi düşünmüyorum. Bazı iddialarım var, kayıtlı durması açısından paylaşıyorum. Ya kötü günleri geride bırakmamış, henüz başındaysak? 1-Türkiye Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gölgesi altındaydı, şimdi MİT’in gölgesinde. Türkiye’yi MİT yönetiyor. Genel Kurmay Başkanı’nın değil MİT Başkanının ismini biliyorsunuz. 2-Rejim sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği için değil devlet içinde büyük bir […]
Zeybekler; ayan, eşraf ve devlet görevlilerinin zulmünden, soygunlarından ve adaletsizliklerinden şikâyetçidir. Sultan Abdülhamid, zeybekleri sistemin içine çekmek ister. Ancak harp gündemi nedeniyle, af karşılığında cepheye gitme uygulaması devreye girer. Ekonomik sorunlar çözülemez; konaklar yakılır, beyler öldürülür. Siz vali olarak yakaladığınız zeybekleri meydanlarda asar, zeybek mezarlıklarını yok etme emri verirsiniz. Zeybeklerin öldürdüğü kişilerin anısına meydanlara anıtlar diktirirsiniz. Burak Demir En son söylenmesi gerekeni en başta söylemek gerekir. Türkiye’nin politik anlatısında, Türkiye Cumhuriyeti genellikle “imparatorluk bakiyesi” olarak tanımlanır. Kulağa hoş gelen bu ifade, aslında eski tip, geniş coğrafyaya yayılmış bir imparatorluk algısını taşır. Ancak bu tanımın altında, modern Türkiye’nin geçirdiği sancılı dönüşümler ve çelişkiler gizlidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş paradigması, Tanzimat’tan Islahat’a, Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e uzanan uzun bir sürecin ürünü olarak şekillendi. Bu süreçte Osmanlı’dan Cumhuriyet’e geçişte tasfiye edilen etnik unsurlar, Aşkale sürgünleri ve 6-7 Eylül olaylarıyla son noktasına ulaştı. Ekonomik ve hukuksal olarak da çok başlı, ikircikli bir yönetim anlayışından, daha merkezi ve […]
Türkiye Direniyor oluşumuyla keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Türkiye Direniyor, Gezi olayları esnasında kurulan ve ülke gündemine dair Marksist-Leninist bir çerçeveden eleştiriler getiren oldukça özgün bir internet sitesi. Keyifli okumalar dileriz. 1- Bildiğim kadarıyla Türkiye Direniyor, Gezi eylemleri sürecinde kurulan bir oluşum. Bugün hala aktif. Peki o günden bugüne Türkiye Direniyor oluşumunun Türk siyasetinde nerede durduğunu ve ne yaptığını kısaca ifade edebilir misiniz? Evet doğru, Ankara – İstanbul – İzmir başta gelmek üzere Taksim-Gezi isyanımızın bir girişimi olarak doğdu Türkiye Direniyor ve bu girişimi belleklere kazımak için kurulan bir internet sitesi oldu. O süreçlerde demokratik kitle oluşumu biçiminde siteler vardı, Türkiye’de tartışma kültürünün sürmesinde ve bellek yaratılmasında bu tarz girişimlerin çok önemli olduğu bir dönemdi. Bundan dolayı benzer oluşumlar da önemliydi. Bununla birlikte algıların kısıtlandığı bir dönemde, tüm o oluşumlar gibi bizim de etki alanımız farklı yönlere kaydı. Tartışmalar yankı odalarına takılıp kaldı. Yine de dengeler değişiyor, sistematik okumalar tekrardan önem […]
Walter Benjamin, “Kitap okumak, yazarın zihninde bir yolculuğa çıkmaktır” der. Ancak bu yolculuk, neoliberalizmin hız ve tüketim odaklı dünyasında, yolculuktan ziyade varacağın yere adeta ışınlanmaya dönüşmüş durumda. Bugün, bir romanın satır aralarındaki şiirselliğini keşfetmek yerine, “52 haftada 52 kitap” tamamlamak bir övünç kaynağı haline geldi. Goodreads istatistiklerine göre, 2022’de bir kitabı bitirme süresi 2010’a kıyasla 5 gün kısaldı. Peki, bu hız yarışı bizi nereye götürüyor? Okumanın içsel değeri, niceliğin gölgesinde kaybolurken, entellektüel derinliğimiz de aynı hızla tükeniyor olabilir mi? Bu değişim, yalnızca okumanın derinliğini azaltmakla kalmıyor, aynı zamanda eleştirel katılım ve kültürel zenginleşme için bir araç olma potansiyelini de zayıflatma tehlikesi taşıyor. Piyasalaşan Okumanın Anatomisi Neoliberalizmin rekabet ve verimlilik odaklı değerleri, okuma eylemini de dönüştürdü. Artık kitaplar, Goodreads istatistiklerinde yükselen çubuklar veya sosyal medyada paylaşılan kitap bitirme hedefleri kadar basit bir ölçüte indirgendi. Örneğin daha önce bahsettiğim “52 haftada 52 kitap” yarışmaları, okuyucuları kalın ciltler yerine kısa kitaplara yönlendiriyor. İstatistiksel […]
Hava Döndü Kanziden! Donald Trump’ın yeniden başkan seçilmesi ve yemin töreninde tekno-oligarkların verdiği fotoğraf Trump altın çağını özetliyordu. Yemin boyunca etrafta dolanan sosyal medya fenomenleri, oğlu Barron’un ikonik pozundan anlayacağımız üzere hem magazinsel olaylar ile sık sık karşılaşacağız hem de küresel sağın dijital saldırısının artarak devam edeceğine şahit olacağız. Artık X’te veya Facebook’ta isteseniz de istemeseniz de çılgın komplo teorisyeni Alex Jones içerikleri ve platformun sahibi Elon Musk’ın tweetleri sürekli karşınıza çıkıyor. En komünist isimleri takip etseniz bile günün sonunda “tecavüzcü bir göçmen” ve “saldırgan bir göçmen” paylaşımlarının bombardımanına uğruyorsunuz, önceden şikayet edilen yankı odalarına şimdi hasret kalınacak. Trump Zaferi ve Dijital Sağ ABD’de kötü ekonomi yönetimi, halkın yoksullaşmasına karşılık yönetimin eylemsizliği, Biden bunaması derken Donald Trump yeniden seçildi. Sistem emekçilerin derdine derman olma konusunda o kadar başarısızdı ki özellikle Latin kökenli olmak üzere göçmen işçiler arasında Trump’a oy verenler sayısında artışlar oldu. (Trump’ın Latinlere yönelik ‘tecavüzcü’ gibi ifadeleri hala […]
Köle-Efendi Diyalektiği bizim için Hegel’in orijinal adıyla ‘‘Phænomenologie des Geistes’’ dilimize çeviri haliyle ‘‘ Tinin Fenomenolojisi’’ adlı yapıtından öğrendiğimiz bir kavram. Ancak yazımız siyasal-sosyal yapılar içinde kendi özgürleşmesini arayan köleler için bir çağrı niteliğindedir. Bu yüzden felsefe kavramlarından ziyade yanlışlıklar ve soyutlama içerir. Ast ve üst ilişkisine bağlı, dikey ilişkilerin kurbanı olan tüm tip ve karakterlere adanmıştır. Hegel için insanları hayvanlardan temel nitelik somut veya soyut olan isteklere göre hareket edebilmesidir. İnsan olmanın özelliği ise kendi isteklerini, kendi varlığını kabul ettirme çabası gütmektir. İnsan ancak bir başka insan ile girdiği etkileşimde anlamlıdır. İnsanın benliğini ikiye ayırır; köleler ve efendiler… Bu etkileşim iki insanın birbirini tanıma sonucudur. Birey, kendinin farkında varma durumunda muhtaç olduğu bilgiden nefret etmeye ve bu duygudan kurtulma çabasına gitmektedir. Hegel, bu durumun adlandırmasını ‘‘mutsuz bilinç’’ olarak adlandırır.[1] Mutsuz bilince sahip insanlar kendine yetebildiğini gördüğü ölçüde efendi olur. Kendine yetebildiğini ispatlayamayan insanlar ise nefret ettiği bilincin kölesi olarak […]
1933 yılında, Hitler’in başa geçmesinden kısa bir süre sonra, Berlin’de 33 yaşındaki bir kadın bir takım tekinsiz rüyalar gördü. Birinde mahallesinde her zamanki tabelalar kaldırılmış ve yerine yirmi yasaklı kelimenin(verboten) listelendiği afişler asılmıştı; bunlardan ilki “Tanrı (Lord)”, sonuncusu ise “Ben” idi. Bir diğerinde ise bu kadın kendisini aralarında sütçü, tüpçü, gazete bayii çalışanı ve tesisatçının da bulunduğu işçilerle çevrili buldu. İçlerinden birinin “baca temizleyicisi” olduğunu fark ettiği ana kadar sakindi. (Ailesinde baca temizleyicisi kelimesinin Almanca karşılığı S.S. için gizli bir şifre olarak kullanılıyordu ve bu işi yapanların kararmış kıyafetlerine bir göndermeydi. Ellerindekileri salladılar ve Nazi selamı verdiler. Sonra da “Suçluluğundan şüphe yoktur.” diye haykırdılar. RÜYALARIN ÜÇÜNCÜ REİCH’İ Bunlar, yazar Charlotte Beradt’ın ilginç ve heyecan verici kitabı “The Third Reich of Dreams”da (Rüyaların Üçüncü Reich’ı) topladığı yaklaşık yetmiş beş rüyadan ikisi. Ne bilimsel bir çalışma ne de psikanalitik bir metin olan “The Third Reich of Dreams” kolektif bir günlük, bir ulusun […]
Türkiye çok uzun süreli, sistematik kriz içinde. Devletin tüm imkânlarıyla halkı fakirleştirdiği ve seçilmiş patronları halkın emeğiyle beslediği bir sermaye transferi dönemindeyiz. Sistematik diyorum çünkü yaşanan şeyler rastgele değil, belirli bir mantık içinde gerçekleşiyor. Bir tercihin sonucunda fakir ve yoksuluz. Halk bu politikalar sonucunda bir temsil krizi yaşıyor, düzen siyasetinden umudunu kesen ve temsil arayan milyonlarca insan var. DEVRİMCİ DURUM VAR Düzenin daha fazla sorgulandığı ve başka bir dünyanın arzulandığı bir Türkiye’de devrimci bir durumun varlığından bahsetmek hiç şüphesiz hata olmaz. Yalçın Küçük ta 2018’de demişti, “Devrimci durum var ama devrimci adam yok. Hiçbir devrimci fikir yok.” Aslında hocanın buradaki ‘devrimci fikir yok’ tespiti basit bir tespit değil, evet düzen eleştirileri var fakat tutarlı, bütünlüklü, büyük şeyler söyleyen ve yeni düzen öneren fikirlere rastlıyor musunuz? Böyle bir ortamda bazı geriye dönüşler ilerici olabilir, bazen ileri beş atım atmak için bir adım geri atılabilir, yeter ki hedef net olsun. Doğan Avcıoğlu’nun […]