Oğlum doğduğunda bir isim koymam gerekliydi. İnsan için isim takmak önemlidir, tekinsizliği kabullenmez insan. Bu nedenle her şeyin bir ismi vardır insan tanımak ister. Cihangir ismi uzun süredir aklımdaydı, eşim de Alp’i ekledi; böylece ismi Alp Cihangir oldu. Alp Cihangir de artık kimselerden bir kimse, ismi ve cismi var. Lakin nihayetinde babası sosyalist olan bir çocuğun ismi neden Alp Cihangir? Şakayla karışık bunu sorgulayanlar olduğunu gördüm, yüz yüze de geldim. Hapşırık bir semptomdur, hastalığın kendisi değildir. Hapşırık bir hastalığın belirtisi olabilir ya da en olmadı bir alerjinin. Yani aslında bir hapşırık asla bir hapşırık değildir. Alp Cihangir’in isminin sorgulanması da aynen böyle. Asla basit bir sorgulama değil, Türkiye solu içindeki bir hastalığa işaret ediyor. Bu esasında üzerinde durulması gereken ve düşünülmesi gereken bir konu. Bir şeyin kendine yabancılaşması değil midir bu? Türkiye halkının çok önemli bir kısmı kendini Türk hissediyor. Cumhuriyet bunu vatandaşlık bağıyla büyük oranda halletmiş. Halledemediği, aksadığı yerler yok mu? Elbette var. Kürt hareketi tam da oradan doğdu…
TÜRKİYE SOLUNU TÜRK VE DEVLET ADINA DÖVDÜLER
Yalçın Küçük’ün çok doğru bir tespitiyle Erdoğan rejimi 1980 yani 12 Eylül’ün devamıdır. Oradan beri tüm iktidarların ekonomik programları aynıdır. Hepsi insanı böcek gören, küçülten, yok sayan şirketi, uluslararası ve yerli sermayeyi kutsal sayan politikalara dayandılar. 1980 ekonomik düzenin değişimi olduğu kadar Türkiye solunun da değişimi anlamına geliyordu. Sol devlet eliyle ezildi. Ezilirken meşruiyeti Türklük ve dinden aldılar. Türkiye solunu Türk ve devlet adına dövdüler, tutukladılar. Zaten nihai amaç da bütünlüklü sol programları yok edip, solu travma ve öfke kriziyle baş başa bırakmaktı… Tabi hesapları aşan şeyler de çıkıyordu, çıktı da. Kürt hareketi onlardan birisi mesela. 90’lara sağ çıkan Türkiye solu olmadı; onlar Türk isminden, devletten ve Türk olan her şeyden nefret etmeye başladılar. Türkiye solu dağıldı. Yerine ise esaslı bir muhalefet hareketi olarak Kürt hareketi yükseldi. Hatta bir süre sonra Türkiye solunu enerjisiyle taşıyan bir noktaya geldi Kürt hareketi. Devlete, zor aygıtlarına karşı topyekün bir mücadeleyi esas alan bir hareket Türkiye solunu işgal etmeyecekti de ne olacaktı? Bunun en büyük dezavantajı ise Kürt hareketinin Türkiye soluna Türk isminden düşmanlığı vaaz etmesiydi, başarılı da oldular. Türkiye solu Türk isminden nefret eder oldu. Türk mitolojisinden, Türk tarihinden, Türk halkından, Türk olan her şeye ‘faşist, ırkçı, devletçi’ gözüyle bakıldı. Halbuki Türklük sadece bunlarda mı ibaret? Düşülen en büyük tuzak tam de devletin istediği şeydi. Kimliklerin kavgası, sınıf savaşının örtülmesi.
ASIL TRAVMA
Üstelik Türk isminden nefret nedeniyle Türkiye solu daha başlangıçta azınlıkta kalmayı, ezilen ulusun milliyetçiliğinin çatısı altında mücadeleyi kabul etmeyi kabul etmiş oluyordu. Bakın bu travmadır. İşte bu nedenle oğluma Alp Cihangir ismini koymamı kabullenemeyen solcular var. Nasıl Türk olabilirim ve neden oğluma Türk ismini koydum? Çünkü Türk’üm de ondan. Türk olmaktan bir gurur devşirmiyorum, Türklüğü başka milletlerden üstün olmak olarak anlamıyorum ama insan kendi ismini sevmez mi? Türklüğü siyasi bir kimlik olarak algılamıyor ve onun üzerine siyaset inşa etmiyorum. Lakin Türkçeyi çok seviyorum, bir devrimci kendi dilini sevmez de ne yapar?




