Home / Siyaset Dışı / Güzel yazmanın Paşabahçe Alanya Su Bardağıyla ne ilgisi var? -Sinağrit Baba #1

Güzel yazmanın Paşabahçe Alanya Su Bardağıyla ne ilgisi var? -Sinağrit Baba #1

Paşabahçe Alanya Su Bardağı Tarzı

-Ben yazsam, dedi, çok güzel yazardım.

-Nasıl olacak o iş, dedim. Züccaciye işini düşünceyle karıştırarak basite almıyor musun biraz?

-Abicim misal veriyorum ben. Azımı çoğa, yarımı tama sayacaksın.

-Peki, dedim, anlat biraz öyleyse.

Paşabahçe Alanya 6’lısı gibi olacak düşünce yazısı dediğin… Gerçi 6’lı su bardağı da olur, 12’li de. Sonuçta ikisi de aynı; iyi, güzel ve doğrunun en güzel somutluğu…

Bir defa iyidir; çıtkırıldım değil. Girintisi çıkıntısı olmadığı için üstünde köpük de kalmaz. Kalmışsa belli eder. Kırmak istemedikçe kırılmaz. Aile bütçesine dokuncası yoktur. Ücretli-maaşlı dostudur. Altı dar, üstü geniştir, o nedenle elin yağlı bile olsa elinden kayıp kolay kolay düşmez. Su içmek isteyene, içindeki su ne fazla ne de az gelir. Aynı şekilde ayran ve şerbet içene de.

Aynı zamanda güzeldir; sadedir, şeffaftır, pürüzsüzdür, içi dışı birdir. Göründüğü gibidir. Cam gibi sözü, tam da bu bardak için söylenmiş gibidir. Varsa lekesi, gösterir üstünde. O nedenle dürüsttür. Güven verir tutana. Gösterişi ve gösterişçileri sevmez. Neyse odur. Edebiyat yapmaya gelmez ama edebiyatı yapılabilir. Geleneği vardır, geleneğe saygılıdır. Gelene ağam, gidene paşam demez. Ama insanlar Paşabahçem derse, ona da diyeceği bir şey yoktur.

Dahası doğrudur; yani kalitelidir. Ne fazla kalın ne de ince. Elektrikler kesilse, elinde yıkaması kolaydır. İşaret parmağınla orta parmağını birleştirip içine sokup tam daire çevirdiğinde bardağın içinin her bir tarafını deterjanlayabilirsin. Durularken de eline, gereken tüm gücünü verip durulayabilirsin. Parmakların ne kadar kısa olursa olsun, bardağın içini boydan boya dolaşabilir. Parmağının değemediği bir yeri kalmaz. Duruşu, kalitesine güvenebileceğini söyler.

Buradan hareketle, örneğin 1960-80 arasını yazmak, araştırmak istiyorsun. Yazın, bu bardak nispetinde olmalı; ne uzun ne de kısa. Sözün fazlasını Anadolu, aptala dermiş. Uzatmamalı. Dibine parmağınla ulaşamayacağın bardağı evine sokmadığın gibi, dipsiz konulara da dalmamalı. Dalınca çıkabileceğin yeri bilmelisin.

Yazdıklarını okuyacaklara, ne yazacağını ve sınırlarını başta söylersen, gerçekten ihtiyacı olanın okuduğu gibi, aradığının o olmadığını düşünenlere de başta sezdirmelisin ki, zaman israfına neden olmayasın. Bu, yazının iyiliğini gösterir. İyi ki okudum, dedirtemeyeceğini düşündüğün yazıya da başlamasan iyi edersin.

Yazdıkların doğru da olmalı. En azından doğruluğunu teyit ettiğin hususları yazmalı, kurgu veya deneme yazmıyorsan. Okuyanın bütçesini aşındırmamalı ya da bütçesine destek olacak türden konuları yazmalı. Ama bu demek değil ki onlara çok çok kazandıracak konularda veya borsa tüyoları hususunda yazmalı. Geçimlik derdi olanın derdine derman olacak bir tarafı olmalı, olabildiği kadar elbette. Ya da kendi geçimlik kesiminde olanların tarih boyunca nasıl muhtaçlık sınırında tutulageldiğine dair yönleri olmalı çalışmanın.

Güzel de yazmalı tabi. Okuyanı uyandırmalı. Güzel, nesnesine içrek olmayan bir duyumdur sonuçta. Uyuduğunu duyurabildiği ölçüde güzel güzeldir. Bir duyguya karşılık gelmeli. Yapınca güzeli yapmalı, yoksa hiç kalkışmamalı. Yağmurdan hemen sonra toprak nasıl kokarsa, kendi kendisinden başkaca bir amacı olmayan eylem hemen nasıl fark edilirse, hiyerarşi kurmak istemeyen el ele değdiğinde nasıl bir elbirliği doğurursa, gözler gözleri gözleyen gözleri nasıl gözlerse, çaylar çayları çaylayan çaylakları öyle aramalı kış gecelerinde.

Suların bardaklara dökülüşü gibi aziz, çayların sohbetleri başlatışı gibi taze dertleri de bulursa insan, güzeli güzelce yazmalı daima.

Etiketlendi: