Bir devrim provası: Avcıların Üç Günü

 Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi. —Tol, Murat Uyarkulak “Bir cümleyle söyleyecek olursak bir ideamızın olmasına cesaret etmeliyiz. Hem de büyük bir ideamızın olmasına. Büyük bir ideaya sahip olmanın ne gülünç ne de suç olduğuna ikna olalım. “İdeasız yaşam” buyruğunu 1968’deki gibi reddedelim. İçimdeki filozof sizlere Platon’dan beri sürekli yenilemekte olan son derece basit bir şeyi söylüyor. Sizlere ait bir idea ile yaşamamız gerektiğini ve asıl politikanın buna inanmakla başlayacağını söylüyor.” —Komunist Hipotez, Alain Badiou Avcıların Üç Günü, Sevim Kahraman Yaşamadım, yaşadığım için söylemiyorum ama okudum. 1970’ler bambaşkaydı. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünen milyonlarca insan vardı. Dünyanın dört bir tarafında birbirini hiç tanımayan insanlar hemen hemen aynı şeyi istiyorlardı: yeryüzünü sarsmak ve düzeni çatlatıp yeni bir düzen inşa etmek. Dünya bütünsel bir krizdeydi, kaldırım taşlarının altında kumsal vardı.* Üniversite gençliği polise, yani otoriteye ne kadar fazla taş atılırsa kumsala o kadar hızlı ulaşacağını düşünüyordu, kumsal hemen oradaydı ama ulaşılamadı… Evet […]

Bir devrim provası: Avcıların Üç Günü

 Devrim, vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi.

—Tol, Murat Uyarkulak

“Bir cümleyle söyleyecek olursak bir ideamızın olmasına cesaret etmeliyiz. Hem de büyük bir ideamızın olmasına. Büyük bir ideaya sahip olmanın ne gülünç ne de suç olduğuna ikna olalım.

“İdeasız yaşam” buyruğunu 1968’deki gibi reddedelim. İçimdeki filozof sizlere Platon’dan beri sürekli yenilemekte olan son derece basit bir şeyi söylüyor. Sizlere ait bir idea ile yaşamamız gerektiğini ve asıl politikanın buna inanmakla başlayacağını söylüyor.”

—Komunist Hipotez, Alain Badiou

Avcıların Üç Günü, Sevim Kahraman

Yaşamadım, yaşadığım için söylemiyorum ama okudum. 1970’ler bambaşkaydı. Başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünen milyonlarca insan vardı. Dünyanın dört bir tarafında birbirini hiç tanımayan insanlar hemen hemen aynı şeyi istiyorlardı: yeryüzünü sarsmak ve düzeni çatlatıp yeni bir düzen inşa etmek. Dünya bütünsel bir krizdeydi, kaldırım taşlarının altında kumsal vardı.* Üniversite gençliği polise, yani otoriteye ne kadar fazla taş atılırsa kumsala o kadar hızlı ulaşacağını düşünüyordu, kumsal hemen oradaydı ama ulaşılamadı… Evet güçlü bir itiraz dalgasıydı, her ülkede farklı şeylere neden oldu fakat hem dünya, hem de ülkelerin düzeni kapitalist ve insana/emeğe karşı olmaya devam etti. Sevim Kahraman’ın Avcıların Üç Günü romanı da bu itiraz dalgasının Türkiye’deki yansımalarından birisini, 9 Mart ve 12 Mart arasındaki üç günü anlatıyor. Kahraman’ın tanımıyla “Bir İhtilal Düşünün Belgesel Romanı” kitap.

1970’ler sandık fetişizminin yerle bir olduğu, demokrasinin sadece sandık olarak anlaşılmadığı parlamento dışındaki çözümlere odaklanıldığı yıllardı. Devrimci gruplar şehirlerde gerilla olarak, dağlara ve köylere çıkarak, ordu içinde örgütlenerek, fabrikada sendikacılık yaparak düzende yarık açmak için çaba gösteriyorlardı. Nihai amaç sosyalist bir devrimdi.

Kitabın başrolünde bir üniversite öğrencisi olan Engin vardı ve Engin de o gençlerden biriydi. Engin 71 yılının Mart ayında Ankara’da yaşayan bir şehir gerillasıydı. Başını Çayan ve Küpeli’nin çektiği Kurtuluş Grubu’na mensuptu. Kitapta banka soygunu yapan, güvenliği için eline yakışmasa da silah taşımak zorunda kalan bir genç olarak anlatılıyor. Hikâye onun üzerinden anlatılmaya başlandığı andan itibaren ise Türk solu için o dönemde önemli olan Doğan Avcıoğlu, Hikmet Kıvılcımlı, Mihri Belli, Mahir Çayan gibi isimler, yeri ve zamanı geldiğinde tarihteki rolleriyle okuyucuya tanıtılıyor. Aralarındaki ideolojik çatışmalar, yöntem tartışmaları ve en önemlisi bazı tarihi metinler kitapta kendisine yer buluyor. Her şeyden önce bu kitabı aynen Mehmet Ali Birand’ın ‘belgeselleri’ tadında okuyabilirsiniz, akıcılığı gayet iyi. O dönemi amatör bir meraklı olarak okumak ya da akademik bir çalışma yapmak için incelemek mi istiyorsunuz? Kim kimdir? Metinler üzerinden nasıl ayrışıldı? Gibi pratik fakat önemli sorulara yanıt bulmanız mümkün.

Mesela kitabı okurken, o döneme damgasını vuran ve üniversite gençliğini oldukça fazla etkileyen Carlos Marighella’nın Şehir Gerillası kitabıyla romanın ana kahramanı Engin’in kararsızlık anında karşılaşabilirsiniz. “Zaten, Latin Amerikalı devrimci yazar Carlos Marighella’nın Ant Yayınları’ndan çıkan ve kapağında üç mermi deliği motifinin bulunduğu o ünlü Şehir Gerillası kitabı, banka soygunlarının siyasal anlamını ortaya koymuyor muydu?” (s.12)

Ya da Engin saklandığı evde bir düşünceye dalar ve Avcıoğlu diline şöyle dökülür: “Devrimci gençlerin ve sola adım atanların ellerinden düşürmedikleri Türkiye’nin Düzeni kitabı, devrimin gerekçesi ve programı gibiydi. Bu kitabı yazan biri, doğru rotayı da biliyor olmalıydı.” (s.21)

Engin’in kadrajdan çıktığı anlarda, yazarın kamerası Avcıoğlu yani 9 Mart grubuna döner ve 12 Mart’a giden süreç aralıklarla, geri dönüşlerle anlatılır. Kahraman, Avcıoğlu’nu şöyle anlatır: “Doğan Avcıoğlu, şu ana kadar devrimin ayaklarına kadar geldiğini duyumsuyordu. Oysa, elinde somut işaretler olmamasına karşın hızla yayılan karamsar bir hava Ankara’nın akşam kömür kokularıyla karışık havasını adeta zehirliyordu. Bu durum Avcıoğlu’nun fena halde canını sıkıyordu. Elini uzatsan işte devrim diyecekken neler oluyordu? Hava birdenbire değişmiş ve devrim beklentisinin, devrimci iradenin yerini tuhaf bir tedirginlik ve belirsizlik almıştı.

Avcıoğlu Yön dergisiyle Türkiye’nin rotasını belirlerken, daha sonra çıkardığı haftalık Devrim dergisiyle “devrim”i yapacaktı. İlki teorinin ikincisi eylemin yayın organıydı. Yalnız değildi elbette…”

Kitap boyunca Türk solunun tarihi karakterlerini, 9 Mart ve 12 Mart arasında belirleyici olan asker grubunun üyelerini Celal Gürkan’ı, Faruk Gürler’i, Erol Bilbilik’i belirli duygu ve psikoloji durumları içinde görürüz. 9 Mart’taki sol ihtilali engellemek isteyen 12 Martçıların durumu, gruplar arasındaki geçişler, vazgeçişler kitap boyunca geri dönüş ve tarihi olaylarla anlatılır.

Muhsin Batur’un kararsızlığı, Faruk Gürler’in korkaklığı ve en sonunda Memduh Tağmaç’ın önderliğinde 9 Mart’ın sonlandırılışı, 12 Mart’ın ilanı, büyük şaşkınlık!

10 Mart sabahı Doğan Avcıoğlu’nu şöyle anlatıyor Sevim Kahraman: “Şişman sattı bizi” diye içinden geçirdi Doğan. “Şişman kendi aralarında Faruk Gürler Paşa’ya taktıkları isimdi.” Ve devam ediyor, eğer Muhsin Batur ve Faruk Gürler kararsız, korkak kalmasaydı 9 Mart başarılı olsaydı, devrimden sonrası için konuşulan Bakanlar Kurulu listesi şöyleydi: “Gençlikten Sorumlu Bakanlığı Uğur Mumcu, Basın Yayın ve Hükümet Sözcülüğü Altan Öymen, Milli Eğitim Bakanlığı Fakir Baykurt, Dışişleri Bakanlığı Mümtaz Soysal, MİT Başkanlığı da İlhami Soysal.. Yalandan bir gülümseme yalayıp geçti suratını…” Üzgündü Avcıoğlu.

Çok yaklaşılmıştı fakat ordu içinde harekete geçmesi gerekenler korkak, kariyerist ve kararsız çıkmışlardı, avuçlarına gelen fırsat kaçmıştı. Uzatmamak için buraya almıyorum ama Mahir Kaynak’ın devrimci grupların içine sızışını da kitapta okuyabilirsiniz, trajik bir olay.

Elbette şimdiden bakıldığında sonucu tarihi bir gerçek olarak bildiğimiz bir konuyu işliyor bu kitap fakat en önemli taraflarından biri ise kitapta oldukça fazla tarihi metin, kitap ve olay var. Okuyan ilgililerin oldukça fazla faydalanacağını düşünüyorum. Yazının sonuna kitapta geçen önemli bulduğum bazı materyalleri örnek olarak maddeleyeceğim, şimdi yazıyı Ataol Behramoğlu’nun şiiriyle bitirmek yakışır…

“Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar,  ey
şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, Sonra bin defa daha, çoğaltacağız
marşlarla
Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla
Yürüyeceğiz çoğala çoğala…”

—Bir Gün Mutlaka, Ataol Behramoğlu

 

Yazar: Emirhan Akman

*Kaldırım taşlarının altında kumsal var” deyişi, 1968’deki öğrenci-polis çatışmaları sırasında, öğrencilerin söktükleri kaldırım taşlarını polislere atmasından yola çıkılarak oluşturulmuş, gelecekteki güzel günleri muştulayan bir umut sloganıdır. Kaynak

Kitapta geçen dikkat çekici bazı kavram, metin ve isimlere dair örnekler:

  • “D günü”
  • “Türkiye’nin Düzeni”
  • “MDD hareketi ve Mihri Belli”
  • “Türkiye İşçi Sınıfının Maddi Varlığı, H. Kıvılcımlı, 1932”
  • “Yön 1972. sayı, Avcıoğlu, 1966”
  • “Yön, M. Sosyal, 1962”
  • “Devrim, Avcıoğlu, 1971”
  • “Fethi Gürcan’ın 1963’te Mamak 1 No.lu Sıkıyönetim Mahkemesindeki savunması”
  • “Sosyalist Kültür Derneği”
  • İsmet Özel ve Ataol Behramoğlu

 

Benzer Yazılar

Hararet politik bir dostluk grubudur

Yazılar 2 hafta önce

Hararet’i 1 Kasım 2019’da kurduk. Bugün demek oluyor ki üzerinden beş yıl geçmiş. Bizden daha genç siyasi partiler var. O tarihlerde ben bekârdım, şimdi evliyim üstelik bir ay sonra çocuğum olacak. Görünen o ki epeyce şey değişti hayatımızda. Hararet dört beş arkadaşın İstanbul Çemberlitaş’taki Türk Ocağı’nda çay içerken kendi aralarında yürüttükleri sohbetlerden doğdu. İsmini Kadıköy’deki Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde Kubbealtı Sözlük’ten bulduk. Derdimiz tartışmalarımızı biraz disipline sokmak, merak ettiklerimizi Türk düşünce hayatındaki isimlerle konuşmaktı. Bugün Youtube arşivimizde onlarca video var. Besim Delaloğlu, Kurtuluş Kayalı, Oğuz Adanır, Gün Zileli, Tanıl Bora, Banu Avar, İlker Aytürk gibi isimlerle yapılmış önemli söyleşiler orada duruyor… Hepsi bizim merak konularımızdı. Biz yola çıktığımızda buralar ‘dutluktu’ desek yeridir. Beş yılda ise kurulan sürüsüyle oluşum tarihin çöplüğüne gitti. Hararet ağır aksak da  olsa hâlâ burada. Burada olmaya devam edecek çünkü ne bizim merakımız durdu ne de hevesimiz geçti. Dönüşmesi zor fakat gerekli olan bir Türkiye önümüzde koca […]

Platonik Kemalizm*-Saltuk Buğra Yurteri

Yazılar 2 ay önce

Konuşmak veya yazmak insanın kafasındaki dağınık toz bulutu halindeki düşünceleri sistematikleştirmesini sağlayabiliyor. Uzun zamandır dert edindiğim ve üzerine düşündüğüm bir konuyu dünkü Anlık dergisi yayını sayesinde kavramlaştırabildim ve orada dile getirdiğim kavramı yazıya döküp kalıcılaştırmak istedim. Başlıktan da anlaşılabileceği üzere bu kavram: “Platonik Kemalizm”. Nedir bu Platonik Kemalizm? Bu kavramın oluşmasında kabaca iki temel var. Uzun zamandır çeşitli Kemalist kişi ve oluşumlarla iç içeyim. Bu kavramın veri boyutunu bu ortamlarda duyup gördüğüm şeyler oluşturuyor. Kuramın temelini ise Niyazi Berkes’ten alıyorum. Nihayetinde Türkiye’de Çağdaşlaşma kitabı gelenekselcilik, muhafazakarlık, “Nizam-ı Alem”, dünyanın dengesi vesaire gibi kavram ve dünya görüşleri ile yenilikçilik, ilerleme, bitmeksizin devam eden bir çağdaşlaşma süreci gibi kavram ve dünya görüşleri arasındaki çatışmayı ele alıyor. Nedir benim dert edindiğim şey? Başta buna “Kemalist Asr-ı Saadetçilik” diyorduk. Bir mükemmel dönem anlatısı, 1923-1938. Sonrasında Atatürk’ün (Mesih’in) ölümünün ardından sürekli bir ihanet ve karşı devrim süreci. Çözüm önerisi ise o dönemin ruhuna, kurumlarına, düzenine […]

Kemalist miyiz, sosyalist mi? ‘Bir şerden hayır arama yazısı’ ―Emirhan Akman yazdı.*

Forum 2 ay önce

Şerden hayır çıkaran bir kültürün çocuklarıyız, yani bir şeye kötü, işe yaramaz deyip geçmeyiz. Bir daha bakarız, bir kez daha yeni bir gözle bakarız kötüye ya da kötüye neden olan şeye. A. İlhan Diyalektik Gazel’inde “karşıtıyla yüklüdür her şey mutlak çözümlerden vazgeç tartışılmaz mükemmellikler ne gizli kusurlarla gelir…” diyor, çizgim budur. Dün Hararet’in genel yayın yönetmeni olarak uzun süredir beklettiğimiz bir işi tamamlamak istiyordum. Bir kitap listesi sözü vermiştik fakat uzun süreli bir uyuşukluk hali listeyi erteletmişti, dün o işi bitirmeliyim dedim ve daha önce grup içinde herkesten aldığımız kitap listesini birleştirerek bir liste çıkardım. Listedeki kitaplar hepimizin bir dönem faydalandığı kitaplar, kitaplara dair bir itiraz olmadı. Liste yayınlandıktan sonra asıl problem duyuruş metnimizdi. Şöyle bir giriş yapmıştım: “Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz ancak Türk modernleşmesinin en radikal dönemini anlamadan Türk Solunu anlamaya girişmenin beyhude olduğunu düşünüyoruz.” Şimdi tekrar bakınca herkes adına çok keskin bir tespitle başlamışım, “Kemalizm meselesini önemsiyoruz, Kemalist değiliz…”. […]

0 Yorum

Rastgele