Hararet’in notu: Hikmet Kıvılcımlı’nın Yol Genel Düşünceler kitabının 19 ile 23. sayfaları arasından alıntıdır.
Yoldaşlar, bir yola düşmüşüz, gidiyoruz. Bu proletaryanın devrim yoludur. Devrim yolu her şeyden önce siyaset yoludur. Ve siyaset yolu Marks’ın “büyük Rus bilim adamı ve eleştirmeni” saydığı Çernişevski’nin sözünü daima doğru çıkarır:
“Tarih yolu, Nevski caddesinin (Moskova’daki en büyük caddenin) yaya kaldırımı değildir. Tarihin yolu, durmaksızın kimi tozlu, kimi çamurlu alanlardan aşar, bataklıklardan, yarlardan ve uçurumlardan geçer. Toza boğulmaktan ve ayakkabılarını kirletmekten korkan kişi her türlü sosyal faaliyetten sakınsın.” Büyük dağ yolu, genel yol hazır. Bizden önce geçenler yolu açmışlar. Hatta yolun çevresini elektrikli ampullerle bezemişler. Ama biz lambayı yakmadan yürüyoruz. Karanlıktan ve kör dövüşünden kurtulmak için yolu görmeliyiz. Yolu görmek için lambaları yakmalıyız. Şimdiye dek göğüslerimizin içinde yanan birer kızıl kor taşıdık. Aynı ateşle kafalarımızı, önümüzü ardımızı ve uzak yolları aydınlatan birer fener, yol gösteren birer çıra gibi tutuşturmaya zorunluyuz.
Evet, yol bütünüyle açıktır. Bizden önce gelenler, proletaryanın siyasal mücadele yolunu, en ilkel başlangıcından muzaffer devrime kadar, sosyalizmin kuruluşuna kadar açmış bulunuyorlar.
Kuşku yok, biz de aynı yoldan yürüyoruz. Böyle yürümek tarihin maddeci gereğidir. Marks diyor ki: “Her ulus başka ulusların okuluna koyulabilir ve koyulmalıdır.” (K. Marks, Kapital, Önsöz)
Uluslar için doğru olan bu düstur, o uluslar içindeki ulus için, yani sosyal sınıflar için de doğrudur. Sınıfların politik savaşları, siyaset keşif kolları, yani partiler için de doğrudur. Marks’ın öz devamı ve ortodoks geliştiricisi de, aynı gerçeği daha açık, daha elle tutulur ve daha somut, daha gelişmiş biçimiyle bir daha tekrarlıyor:
“Deneyimler gösterdi ki, proletarya devriminin temel bazı sorunlarında bütün ülkeler kaçınılmaz bir biçimde Rusya’nın geçtiği yerlerden geçeceklerdir.” (Lenin, Sol Komünizm…, s.20)
Yolumuz Marksizm-Leninizmdir. Bu yolda sosyalizmin birinci aşamasına kadar söylenebilecek olan her şeyin ana hatları genellikle sözden işe geçmiş ve gerçekleşmiş bulunuyor.
Ancak örgütsüz ve sınıflı bir toplumda insan iradesi bütünüyle sistemleştirici hiçbir etki yapamaz, hiçbir rol oynayamaz. Sosyal yapılarda, hele kapitalist düzen gibi geniş yeniden üretim yapılanmalarında kesin olarak eşitsiz gelişim olur. Yani her zaman bir ülke diğer ülkenin tersine ve aleyhine ilerler. Bu yüzden, böyle bir üretim tarzından tek bir örnek düşünülemez. Her devrim hareketinin mutlak, soyut, apriori bir formüle harfi harfine uyarak açılacağını, yükseleceğini sanmak ancak dogmatizmin dikalâsıdır. Hele emperyalizm dünya ölçüsünde tek bir ekonomi yaratmıştır. Ona karşın binbir karşıt, binbir sosyal eşitsizlikli üstyapı doğurur. Böyle bir toplum sisteminde “une fois pour tous”, yani değişmek nedir bilmez, basmakalıp devrim örneği olamaz. Olur sanmak, medrese kuruntusundan başka bir şey değildir.
Devrim yolu, gerçekte bir demiryolundan çok hava yoluna benzer. Trenin geçtiği yol şaşmaz ve değişmez çelik bir düz çizgidir. Demiryolu insan denetimi altında saptanan belirli bir yoldur. Her tren şu istasyondan kalkar, diğerine gitmek için yol insan tarafından değiştirilmedikçe her zaman santimi santimine ve aynı çizgi üzerinden geçer.
Uçak için iki şehir arasında ortalama ve belli bir yol bulunur. Ancak bu yol bir çelik kalıba dökülmüş değildir. Genel olarak, fa- lan enlem ve boylamda şu hızla aşılacaktır. Bununla birlikte yol, hava yoludur. Rüzgarların biçimi, doğrultusu, hava boşlukları ve ilh. insan tarafından peşin peşin, harfi harfine belirlenip denetlenemez. Onun için, aynı yoldan geçen başka başka pilotlar, hatta aynı pilot, başka başka zamanlara ve durumlara göre, şu kadar yüksekten ya da alçaktan ve bu çabuklukta ya da yavaşlıkta belli manevraları yaparak ya da yapmayarak aşar.
Bizim yolumuz devrim yolu da böyledir.
Marksizm-Leninizmi ezberlemeyeceğiz, kavrayacağız; boynumuza bir muska gibi asmayacağız, elimizde bir çekiç ve orak gibi, ya da uçağın kanatları ve pervaneleri gibi kullanacağız.
Bizden önce gelip geçenler yolu açmışlar, doğrultunun ana çizgilerini kızıl şahıslar (yol gösterici kazıklar) dikerek belirlemişlerdir. İşte buradan o görünen yere dek aşağı yukarı falan doğrultuda uçulacaktır.
Fakat içinde bulunduğumuz sosyal yapının markasına, özelliklerine bakılır. Ona göre, şu kadar yukarıdan ya da aşağıdan, bu hızla ve belli biçimlerde yol alınır.
Her ülkenin öznel ve nesnel özelliklerine bakmaksızın “doğru devrim” diye nara atan solcu İngilizleri, Lenin “uzlaşma yok” diyen 1874 komüncülerine benzetir ve şu öğüdü verir:
“İkinci olarak, burada, her zaman olduğu gibi, amacı, hiç kuşkusuz gerçek sosyalizmin genel ilkelerini, sınıflarla partiler arasındaki ilişkilerde özel olan şeye, sosyalizme doğru nesnel ve özgün evrimin her ülkede ÖZEL OLAN ve incelemek, keşfetmek, önceden sezmek yöntemini bilmenin gerektiği şeye uygulamayı bilmektir.” (Lenin, Sol Komünizm…, s. 76-77)
Sosyalizmin ana ilkelerini her ülkede bulunan sınıf ve parti mücadelelerinin özelliğine uydurmak gerekir. Ama daha ilk ba- kışta görülüyor ve belli oluyor: Onu uygulamakla birlikte işin en güç yanı başarılmıştır.
Tekrar edelim. Yol açılmıştır. Bize düşen iş şunlardır:
Yolun neresinde bulunduğumuzu anlamak: Bunun için, bizden öncekilerin geçerken bıraktıkları lambalar yakılmalıdır. Yaşanmış deneylerin verdikleri dersleri benimseyerek partinin tarihsel konumu belli edilmelidir.
Bundan sonra geçilecek yolları iyice bilince çıkarmak: Bu iş yapılırken iki şeyden yararlanılabilir:
Gelecek olayların sürprizleriyle şaşalamamak için, ona göre önceden bile bile ve daha güçle hazırlanılır.
Bizden önce geçenlerin ister istemez yaptıkları gereksiz zigzaglardan kaçınılır. Elden geldiğince en kestirme yoldan en büyük güvenlikle geçilebilir.
Yolun ve politik yapının özelliklerini elle tutulur hale getirmek: Geçenler kendi araçlarıyla, kendi zamanlarında, ken- di yerlerinde yol açtılar. Bizim özel gücümüz ve araçlarımız nelerdir? Şimdiye kadar nasıl yürüyegelmiş ve çarpışadurmuşuz? Gelecek zamanın geçmişten farkı nedir? Falan yerin bizim yerimize bakarak başkalıkları neresindedir?
En azından bütün bunları yapmak koşuluyla, yürünecek yol- dan, varılacak konaklardan emin olabiliriz. O zaman doğru yolu buluruz. Ve Lenin’in deyimiyle yoldan emin olunca- güçlerimiz yüz katına çıkar ve bütün güçlükler kolaylaşır:
“Önemli olan, doğru yolu seçmiş olmaktan emin olmaktır. Bu güven geldi mi, mucizeler yaratan devrim coşkusunun gücü ve kuvveti yüz kat artar.” (Lenin, İki Taktik)
Lenin gene hatırlatıyor: Varılacak yolu bulmakla, o yoldaki güçlükleri yenmek farklı sorunlardır. Doğru yolu seçmek, varolan güçleri yüz kat eder ve tabii bu sayede güçlükler kolaylaşır ama sıfıra inmez. Yolu seçtikten sonra devrilecek engellerle boğuşmak oldu bittileşir.
“Gerçekte her şeyin çarpışmaksızın, dümdüz bir çizgi üstündeymiş gibi yavaşça ve gittikçe yükselir biçimde yürüyeceğini düşünmek tarih üzerine çocukça bir fikir edinmektir.” (Lenin, Proletaryanın ve Köylülerin Demokratik Devrimci Diktatörlüğü)
Demek, yolun ana çizgilerinin çizilmiş olması, bizi her ülkede geçilecek devrim yolunun özelliklerini arayarak bulma zorunluluğundan nasıl kurtarmazsa, tıpkı öyle, doğru yolu seçmiş olmak da, o yoldaki bütün güçlükleri göz önünde tutmamak demek değildir.
“Ancak, her kim proletarya için hayatın bütün durum ve koşullarında hazırlop çözüm yollarını önceden veren bir reçete düşünürse, ya da kim devrimci işçi sınıfının politikasında ne güç- lüklere, ne de bulanık durumlara rastlanılmayacağını sanırsa, o şarlatandan başka bir şey degildir.” (Lenin, Sol Komünizm…)
Sonuç: Bilimsel sosyalizm bütün dünya sosyalist hareketi için yürünecek yolu formülleştirmiştir. Ancak, o formüller olayların diyalektik kaçınılmazlığıyla şematik birer kaneva olurlar.
Bu kaneva olmaksızın sosyalizm adına hiçbir şey yapılamaz;
Yalnız o kanevayla ise bir ülkede sosyalizm gerçekleştirilemez. Her ülke genel kanevayı işleyerek savaşını biçimlendirecek doğru yolunu bulacaktır. Doğru yolu bulmak içinse Leninizmin softası değil, militanı olmak şarttır.
Siyaset yolu savaş yoludur. Dövüşen, sosyal sınıf çıkarlarıdır. Partiler politik sınıf savaşının, Leninizmdeki deyimle, keşif koludurlar. Yalnız bu öncülük, salt gidilecek yolu keşfetmek değildir. Bir de ve belki de en önemli olarak da öncülük gütmek ve devrimi yönetmek anlamına gelir.
1907 yılları sağlı sollu sapmalarla boğuşan Lenin, bir ara sanki kendi fraksiyonuna, yani Bolşeviklere dönüp siyasette gütmenin, yönetmenin ne olduğunu şöyle haykırıyordu: “Politikada gütmek için: 1- “Yolu tanımak”; 2- “Tereddütü kesmeyi bilmek”… gerekir. Tereddütü kesmekse lâfla olmaz. Sallantıyı, yalpalamayı durdurmak için şu iki koşul yerine getirilmelidir: 1- Tereddüt edenleri ikna etmek; 2- Kendi fraksiyonunun ayrı fikirlilerini tepelemek…
Bu satırların belli başlı bir amacı da Lenin’in bu öğüdüne uymaktır; yani: 1- “Yolu tanımak”; 2- “Tereddütü kesmeyi bil- mek”… uğrunda savaşmaktır.
Yolu nasıl tanıyacağız? Tekrar edelim, şunları araştırarak: 1- Yolun neresindeyiz?
Daha nereleri geçeceğiz?
Nasıl geçtik, nasıl geçeceğiz?
Yol belli olursa ikirciliğe, tereddüte yer kalmaz. İşçi hareketi o özlü ve canlı atılışlardandır ki, yolunu buldu mu dosdoğru yürür.
Yol ararken rehberimiz yalnız görülen ve bilinen olayları öznel açıklama ve tanımlamayla kalmaz. Ondan çok, ana yolu açmış olan yoldaş ve ustalarımızın dedikleriyle karşılaştırmak gerekir. Demek, bu araştırmanın denetimcisi sağduyu değildir; yaşanmış benzer deneyimlerin formülleştirilmiş dersleridir. Onun için, ara sıra bilinenleri bildirirsek kimse bize kızmasın.
Yol aramak, bulmak, tutmak uğraşısı üzerine yapılabilecek itirazlara karşı büyük ustamızın Kapital’i ilk ortaya atarken yazdığı önsözü anacağız. Bu ayarda düşünceler ortaya atma görüntüsü ve düşüncesi aklımızdan geçmez. Önsözün son satırlarını ustalarımızın izinde, ustalarımızın diliyle konuşmayı sevdiğimiz için, oldukları gibi analım:
“Bilimsel eleştiriden gelecek olan her tartıcı düşünme ve tartışma, hoş geldi sefa geldi. Hiçbir zaman ayrıcalık ve metelik vermediğim kamuoyu denilen kuruntulu boş inançlar karşısında ise, büyük Florentin’in tiryaki sözünü benimser dururum: Sen yoluna git de, bırak elâlem söylensin!” (K. Marks, Kapital)
Astrolojiden medet ummak ya da tekkelerde mum yakmak ile kitle iletişim...