Öncelikle -isteyerek ya da istemeyerek hiç önemi yok- bu sıralı üretimlere, yazılara sebebiyet verdiğiniz için teşekkür etmek istiyorum. Zamanı, maddeyi, şeyi, fikri… laf kalabalığı yapmadan aslında her şeyi -Emirhan abinin de yazısının girişinde yer alan dörtlükte aktarıldığı gibi- karşıtı var ediyor yani aslında her şey karşıtından mürekkep. Bu sıralı üretimler ise her zaman karşıt bir tez veya öz taşımasa da fazlasıyla kıymetli.
Benden önceki üç yazı sahibinden de gerek teorik birikim gerek hayat tecrübesi olarak çok daha hamım, bunun da fazlasıyla farkındayım fakat bu giriş itibariyle bildiğim ve emin olduğum şey teoriyi de pratiği de en çok bu sıralı ve karşılıklı üretimlerin beslediği. Buradan hareketle ben de devamının geleceğini umarak iddiası olmayan, biraz iç dökme minvalinde bir yazı yazmak ve bunun da serinin 4. yazısı olmasını istedim…
Rivayete göre, Roma’yı ele geçirmeye Alp Dağları üzerinden giden Kartacalı komutan Hannibal Barca, elindeki filler ile Alp’leri aşmanın imkânsız olduğunu ifade edenlere karşı ‘’Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız’’ demişti… Bugün bizler aynı mevziinin askerleriyiz ve geçmişe dönüp baktığımızda aslında neredeyse denenebilecek her yolun denendiğini görüyoruz.
Nasıl yapacağız?
Betimlemek gerekirse; Kemalizm’i elinde meşale tutan, adım atmak üzere ileriye yeltenmiş, bir ayağı ileride iken diğer ayağı ile vücudunu dengeleyen ve yere sımsıkı basan bir heykel olarak görüyorum. Gerideki ayak bizlerin bu topraklarda var olabilmesinin önkoşulu çünkü medeniyetin en geri noktasını temsil ediyor. İleriye adım atılırsa amenna tabii… hiç öyle 1000 yıldır buradayız, 1000 yıl daha burada kalacağız romantizmine girmeden söylüyorum o ayak 1 santim bile geri kayarsa bugün var olduğumuz bu topraklarda tozumuzu bulamazlar…
Bugün Kemalizm adına sahiplenmemiz gereken şey de budur… Anadolu’ya basışı ve ileriye adım atışı. Parolamız da budur, bu heykellikten* ve donukluktan sıyrılmalı koşar adım ileriye atılmalıyız.
Soru ise burada doğuyor. Bunu nasıl yapacağız? Altı Ok yeniden mi yorumlanacak? Kemalist Devrim’in yöntemi mi benimsenecek? 1930’lar Türkiyesi mi idealimiz? yoksa hala 60’larda mı yaşıyoruz?… ‘’?’’
Bugün söylenmesi gereken ilk şeylerden birisi artık Kemalizm’in bir boş gösteren olduğudur. Yani örneğin, kendini Kemalist olarak adlandırıp Deniz Gezmiş’e küfreden birisi ile biz aynı pozisyonda mıyız? Tabii ki değiliz ve artık Kemalist olduğumuzu ifade ederken önüne bir takı -sol- koymak zorundayız. Belki de bunu aşmanın vakti gelmiştir… Bu tahlillerin yapılması zorunludur.
Kemalizm bu coğrafyada tarihi ileri taşımıştır hala ondan öğrenecek çok fazla şeyimiz var. Fakat geleneğin en ileride saf tutanları bile pek çok anlamda aşılmışken bugün bulunduğumuz siperden bir ilerideki sipere geçmenin vaktidir. Bize düşen Kemalist Devrim’in yalnızca *yöntemini benimsemektir… ‘’Daima ileri’’
Bu geleneğin reddi demek değildir… Aksine herkesten çok Kemalizm’i Türk Devrimciliğinin bir merhalesi olarak görmeliyiz çünkü bir üst paragrafta dediğim gibi hala ondan öğrenecek çok şeyimiz var. Genelde 60’ları okurken karşımıza çıkan ve ağzımızdan düşmeyen ‘’aşmak’’ fiilini belki de uygulamaya koymalıyız..
Her şeyin ötesinde uzunca bir süre kendini Sol Kemalist olarak adlandıran biri olarak artık şunu daha net görüyorum: Ben devrimciyim ve bu devrim Anadolu ile sınırlı değil.. Yani Filistinli bir devrimci de benim yoldaşım, Brezilyalı bir devrimci de… Kapitalizm’in sıkıştığını görüyorum, sistem benim babama ve dedeme vaat ettiklerini bana kesinlikle vaat etmiyor. Mülk sahibi olamadığım, esnek ve güvencesiz çalıştığım bir hayata adım atmama 1 senem kaldı. Bir siyasallı olarak bu hayata sadece ben adım atmayacağım, hukuk mezunu arkadaşlarım birer arzuhalci gibi çalışacak, mühendis olanlar ise şantiye veya fabrika şefi…
Anti-Kapitalist olmanın gerekliliği
Anti-Kapitalist olmama sebep olan şey yalnızca bu değil ama artık devrime ve sosyalizme daha sıkı sıkı tutunmama sebep olan belki de ana faktör bu. Ufkum Anadolu topraklarını çoktan aştı yani… daha büyük şeylerin peşinde koşmak istiyorum.
Geçtiğimiz aylarda Beyazıt’ta bir arkadaşımla Milli Demokratik Devrim-Sosyalist Devrim tartışması yaparken geldi bütün farkındalık… ne 60’ların Türkiyesi ne de 60’ların dünyasındayız artık. Her şey değişti, bu -böyle tanımlamak ne kadar doğru bilmiyorum ama- tarihi geçmiş tartışmaları bırakmalı ve belki de yeni şeyler üzerine konuşmalıyız ki bizden sonra gelen kuşak da bizim içine düştüğümüz tartışmalara düşmesin, kendini bizim yayınlarımızla adlandırsın…
Tabii ki bu geleneğin reddi demek değil… Jön Türk’üz; Namık Kemal’iz, İttihatçı’yız; Talat Paşa’yız, Kemalist’iz; Mustafa Kemal Atatürk’üz, Yön’cüyüz, Devrim’ciyiz…
Bu koşullar altında lafı daha fazla uzatmadan şunu demek bence yeterli. Aşmalıyız…
Ali Kerem Korkmaz
Editör notu: Kemalizm/Sosyalizm tartışmaları devam ediyor ve yakında bir derleme çalışması yapacağız. Tartışma ne noktada özetleyecek ve bir sona doğru götüreceğiz. Hala yeni yazılara açığız.
Bir Tartışmanın Düşündürdükleri: Sosyalizm, Cumhuriyet ile Nasıl İlişki Kurmalı?