Hararet’in notu: Ünsal Oskay’ın İletişimin ABC’si kitabından sayfa 57-58 arası alıntılanmıştır.

“Basının ve diğer kitle iletişim araçlarının şiddete gereğinden fazla yer vermesi, erotizmle hiçbir ilgisi olmayan eşitsizliği ve horlanmayı temel alan pornografiyi başlıca satış arttırıcı öğe olarak kullanması, toplumsal ilişkilerinin verili durumundan kaynaklanan insan sorunlarını çarpıtılmış bir mantıkla ırkçı, anti entelektüalist, siyasal eleştiri niteliğinde olmayan, kıskandırıcı, husumet duygusu yaratıcı ve fırsatçı bir beklenti yaratıcı nitelikteki “muhalefetçilik” yapması ile ilgili birçok araştırma vardır. Bunlardan anlıyoruz ki, bu tür yayın politikalarının kitlelerde antidemokratik (yetkeci/otoritelere boyun uzatmaya teşne/celladı ile özdeşleşmeye yatkın) kişilik oluşmasında büyük payı vardır. Bunun başlıca üç nedeni var: (a) şiddeti, hayatın olağan bir parçası olarak göstererek, olağan bir şey gibi algılamamıza yol açılmaktadır, (b) pornografi, cinselliğin eşitsizliğini, cinsel edimlerde tek yanlı bir inisiyatif eşitsizliğini ve cinselliğin hor görülmüşlük içinde yaşanan biçimini sergilediği için, erotizmin tersine, özgürleşimci değil, eşitsizlikçi, kabalaştırıcı, cinselliğin zenginliğini daraltıcı, doğallığı değil, hiyerarşik yaşam biçimini savunucudur. Bunları olağanlaştırdığı için, eşitsizliği temel almış bulunan verili sistemin kültürel özelliğini reddetmez, eleştirmez, olumlar; (c) insanlara, toplumsal ilişkilerin verili biçiminden kaynaklanan sorunların etnik azınlıkların varlığından, “ortalığı karıştıran okumuşlardan” ya da “yıldızlardan”, “UFO’lardan” kaynaklandığını söyleyen bir kitle iletişim sistemi, her gün felaket haberleri okuyup dinleyen sıradan insanların realite karşısında paniğe kapılmalarına neden olur. Yaşadıkları sorunların insan olarak bilgilenmeleri, örgütlenmeleri ile ve ülkedeki siyasal hayatta demokratik yollarla iktidarların oluşmasına bilinçli müdahalede bulunmakla çözümlenebileceğini düşünmekten öğrenmekten alıkonulan kitle toplumu insanları, sorunlarının çözümünü köktenci/irrasyonel yollardan beklemeye hazırlanmış olmaktadır. Sosyal sistemin fazla sarsıntılar geçirmediği olağan zamanlarda bu eğilim “kumar” ya da lotaryaya umut bağlayanların yaygınlaşması şeklinde görülmektedir. Sarsıntılı dönemler uzadıkça, astroloji ya da bunun daha “avama” seslenen biçimleri (tekkelerde mum yakmak, falcıya gitmek) yaygınlaşmaktadır. Sarsıntıların hem sürmesi hem de beklenmedik ölçüde artması ile birlikte, kitle toplumunun uzun süredir “magazinleşmiş” gazeteleri ve diğer kitle iletişimi araçlarını izlemeye alıştırılmış sıradan insanların sorunlarının tek bir darbe ile kökten çözümleneceğini vaat eden antidemokratik söylemlerin “tabanı/clientele” olmaya yöneltmektedir.”

Bu konuda Leo Löwenthal ve arkadaşlarının 1950 öncesinde, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki gazetelerin yayın politikasına ve ortalama Amerikan insanının yaşadığı sorunları duyuran, ama bunların nedenlerinin anlamasına yardımcı olamayan habercilik anlayışının antidemokratik bir kültürün oluşumuna bilinçsizce yaptıkları katkıya ilişkin araştırmalar çok ilginçtir. Löwenthal ve arkadaşları yorumsuz/factural habercilik anlayışına dayanan liberal gazetecilik geleneğinin dünyayı sorunlarla dolu bir dünya olarak algılattırdığını; bu sorunların değişebilir toplumsal ilişkilerden kaynaklandığını söylemeyi ise yorumculuk saydığı için, bir yığın sorunla karşı karşıya kaldığını düşünen, ama bunları açıklayabilecek bilgilenme düzeyinden yoksun bırakılan ortalama insanın yalnızlık duygusuna ve korkuya kapıldığını ileri sürmektedir. Bu durum Löwenthal ve arkadaşlarına göre, bugünkü basının habercilik politikasının tutucu bir radikalleşmeye yol açmasına neden olmaktadır. Sağa yönsemeli radikalleşme ise, baskıcı siyasal hareketlerin toplumda kolay taban bulmasını sağlamaktadır.