Her altüst oluş döneminde ‘soru’lar ve ‘arayış’lar çoğalır. Soruların mantıklı bütünü, arayışın kendisini oluşturur. Sorular, arayışın göstergeleridir. Yeninin doğduğunu, estetik algıları açık olanlar sanatsal sezgileriyle kavrar. Keza kuramsal uğraşların içinde olan, insana ve topluma dair süreğen sorgulamalarını sürdürenler de bilimsel sezgileriyle… Dünya ve Türkiye bir başka alemin ufkundadır başka bir deyişle tarihi yol ayrımındadır. Kendisini dayatan çözüm, ufukta belirmiş, düşün işçilerine yol görünmüştür. Ufkun ötesini görmek, olacakları önceden kestirmek, yeninin müjdesini yaymak ve yeninin parçası olmak… Kendini yaşadığı dünyadan sorumlu gören her insanın, altüst oluş sürecine kayıtsız kalması düşünülemez. Çelişkinin derinleştiği yerde, kırılma en zayıf yerden gerçekleşir. Devrimcinin işi de tüm bunları öngörmek, olguları maddenin gelişimine göre yorumlamak, pratikle pratikten öğrenmek ve tarihe müdahale etmektir…

İşte, tüm altüst oluş süreçlerinde olduğu gibi soruların ve arayışların çoğaldığı bir dönemdeyiz. O dönemin tanığı olduğumuz kadar faili olma zorunluluğunda da… Daha iyi daha güzel bir dünya, daha iyi daha güzel bir ülke ‘arayışı’nın sordurduğu ‘soru’lar ve ‘yeni’nin doğuşu kadar sancılı ‘yanıt’ların erken doğumu için düşün emeğimizi sarf etmekteyiz… Estetik algıların ve kuramsal uğraşların aynı yatakta buluştuğu düşünsel havzamızın kollarına uzanalım. Sanatsal ve bilimsel sezginin aynı yerden yeniye döküldüğü deltamıza yeni düşünce tohumları ekelim. Düşün işçiliğimizin hakkını verelim ve korkmadan belleğimize el atalım. Yeni için “Bilmeye cesaret edelim!”.

Hararet.org’un bir kitap listesi yayınlaması ile başlayan tartışma, yeniye doğru yönelişin sorularını barındırıyor. “Kemalist miyiz, Sosyalist mi?” sorusu yeniye yönelmenin, yeniyi arayışın ifadesi olduğu kadar “Kemalizmin neden hala önemli?”  olduğunu da soruyor. “Yemek İçin Sabırsızlandığımız O ‘Armut'”un farklı imgelerini betimliyor. Bellekte canlandırıyor, dolandırıyor nihayetinde kendi “Armut”unu iştahla yiyor. Evet, yenilen bellekteki armut, bir başka deyişle Kemalizme bakış…

ARMUDU YERKEN

“Ya bir yol bulacağız ya da bir yol yapacağız”

Yeni doğmakta, altüst oluş gerçekleşmekte ve insan geçmiş deneyimlerine yönelmekte, benzeştirdiği yerden güç alarak yeniye bakmakta. Belleğin kaçınılmaz yasası… Bir başka kaçınılmaz yasa da tarihin, bugünden düne bakarak yorumlanışı… Somut durumun somut tahlili, bir başka deyişle kuramın yakıcı berraklığı. Ve olgunun, bakış açısından doğan sorular aracılığıyla anlaşılma çabası, bir ucunda ise yeniyi arayış…

Hararet.org’taki tartışmalar kemalizme bakışın ne olduğu ve ne olması gerektiği üzerinde duruyor. Belki de kemalizmin ne olduğuna dair soruların yanıtlandığı düşünüldüğündendir… Kemalizmin ne olduğuna pek girmeden şu iki yere işaret edelim. Bugün kemalizm, tarihin tortusu ve bellekteki imgedir!

Harareti biraz daha yükseltmek pahasına söyleyelim:

Bugün, kemalizmin hedeflediği ulus inşası gerçekleşememiş, aydınlanmış bir toplum üretilememiştir. Kemalizmin hedeflediği yerlere ulaşamamasının nedenleri elbette tartışılabilir ama kemalizmi tartışmanın tarihsel bir katman ve bellekteki farklı çağrışımları olduğu yadsınmadan…

Bugün kemalizme bakışı tartışmak, tarihin bir evresindeki ‘zinde güçleri’ ele almak, zinde güçlerin sınıf karakterini ortaya koymak ve toplumun gelişiminde kemalizmin etkilerini tartışmaktır. Bu yönü tarihsel katmandır… Diğer yönü ise kemalizmin toplumsal güçleri devindirdiği, yeni bir kültürle donattığı, dil ve düşünce devrimi gerçekleştirdiği bellekteki boyutur. Cumhuriyet devrimleri ya da Türk Aydınlanması. (Türk Aydınlanması kullanımının seçilişinde, ulus inşası ile aydınlamanın iç içe geçmiş olduğunu düşünmem belirleyici olmuştur.)

İşin özünde, kemalizm kurtuluşun ve kuruluşun düşünce sistemidir. Bir başka deyişle kemalizm kurucudur. Tarihin seyrine, devrimci bir müdahaledir. Acil gereklilikler önce yapmayı sonra düşünmeyi gerektirdiğinden, kemalizmi “dört başı mamur bir ideoloji” kılamamıştır. Ve kurucu düşünce sistemi, kemalizm, tarihin seyrinde; karşı devrimin saldırısına uğramış, ulaşmak istediği yere ulaşamadan devre dışı kalmıştır. Bu devre dışı kalış süreci, emperyalizm güdümlü gerici siyasi pratikle gerçekleşmiştir…

Özetle, kemalizm kendi iç çelişkileri nedeniyle değil karşı devrimin siyasal pratiği ile tarihin sahnesinden çekilmiştir. Dolayımla, kemalizme bakış bir bakıma kemalizmin gerçekleştirmeyi amaçladıklarına bakıştır. Ulus inşası ve aydınlanma… Ve tüm bunların birinci koşulu olan bağımsızlık…

ÜZÜMÜN ÇÖPÜ

Burayı biraz daha açmak gerekiyor. Tortuyu karıştırmak ve imgeye el atmak… Şimdi’den korkmanın eskiyi bulandırmaya yol açtığını bilerek… Gören kişi bakandır. Bakmak birincildir. Bakış, bakılan yerden, bakılana doğrudur. Konumuz açısından, kemalizme bakış kemalizmin nasıl anlaşıldığına dairdir. Bir başka açıdan, kemalizm kişi için ne ise kemalizme bakışı da benzerdir. Düşücelerin ‘ne’liğini ortaya koyarkan, ifade ettiğimiz öznelliğin gözden kaçması, büyük bir yöntemsel hata olur. Bu yöntemsel hataya düşmemek için de kemalizmin “benim için” ne olduğuna değinmem gerekir.

Kemalizm, Kurtuluş Savaşı döneminde devrimci karargah merkezinde toplanmış “bağımsızlık istenci” ile Cumhuriyet’in ilanıyla başlayan “kurucu meclis” ve Mustafa Kemal Atatürk merkezinde toplanmış “devrimci atılımlar” döneminin düşünce bütünüdür. Düşünce bütünü, siyasal açıdan kurucudur. Kurulan yeni bir devlet, bir ulustur. O devletin içeriği, ulusun tanımı da kemalizme rengini verir. Kemalizmin rengi Türk bayrağındaki gibi kırmızıdır, onu kızıla çalan ise mücadele birikimi ile bugünkü takıncağı tutumdur. Bir kez daha öznel olanın eşiğindeyiz…

Aşmak, öznel olanın renk verdiği, siyasetin kurucu olduğu yerde başlar. Tarihi yol ayrımında, tarihle “hesaplaşamak” gerekir. Birileri bu sözcüğü çok seviyor… Benim anladığım hesaplaşma ise “Bilmeye cesaret etmek” idir. Kurtuluş ve kuruluş döneminde “bağımsızlık” ve “devrimci atılımlar” için kurulan “zorunlu” “sınıf ittifaklarını” kemalizme içkin göstermenin adı “hesaplaşama” değildir! Aydınlanma, toprak ağalarını ve tefeci bezirgânları dışlar! Feodal artıklarla çarpışan bir “genç cumhuriyet” ile hesaplaşmanın bugüne dönük ucu da feodal artıklarla çarpışmayı gerektirir!

Çarpışmaktan korkanların siyaseten kurucu olması da olanaksızdır. Kemalizmin kurucu olduğu dönemde, ticaret burjuvazi ile kurduğu ilişkileri mutlaklaştırmak, kemalizmi devrimci özünden soyutlamaktır. Modernizmin olanaklarından yararlanmak isteyen “genç cumhuriyet”in modernleşme patikası ile kapitalizm dışı kalkınma patikası arasındaki “yalpalaması”nın sınıfsal etkenlerini araştırmak aynı zamanda sınıfsal bir çözümlemedir. Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı üretim ilişkilerini ve toplumsal yapıyı da tartıştırmayı gerektirir. Bu bağlamda, kemalizme bakış, kemalizmin ne olduğuna yönelik düşünsel izdüşümleri verirken bugünün Türkiye’sine bakışı da imler.

Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle “İnkılabın hedefini kavramış olanlar, daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır.”

Devrimin “hedefini” kavramamış olanların, billurlaşan sınıf çelişkisinde emekçi yığınlardan yana tavır alamıyışını kemalizme içkin göstermek düşünsel bir kolaycılıktır. Bunun nedenini “sınıfsal karakterde” aramak bir bakış olduğu kadar “kadro”nun düşünsel arka planında aramak da “bakış” idir.

Sınıf çelişkisinin belirleyici olduğu dünden bugüne, işçi sınıfından ve emekçi yığınlardan yana tavır alan güçlü bir kemalist hat vardır. Ve o kemalist hat, tavrının nedenini “kemalizmin gerekliliği” olarak açıklar.

Bugün, emperyalist-kapitalist sömürünün elinde can çekişen Türkiye’de, mafya-tarikat düzeni tesis edilmiş, Cumhuriyet tarihinin en gerici meclisi iş başına geçmiştir.

Nasıl ki 70’ler Türkiye’sinin devrimci mücadelesi demokratları sosyalistleştirdi, nasıl ki kemalistlerin devrimci özünü canlandırdıysa; bugünkü devrimci mücadele de toplumun ilerici güçlerini sosyalistleştirecektir. Bunun yolu ise kemalizme ve kemalizmin “gerçekleştiremediği” hedeflerine, ayakları bu topraklara basan, bir değerlendirmeden yapmaktan geçer.

YARINA YÜRÜRKEN

İşte, tarihsel katmanın bugüne dönük imgesi! Kızıla çalan bir düş görüyoruz! Olanakları sorguluyor, gizilgücü devindirmek için çabalıyoruz! Yarına yürürken toplumun ilerici güçlerine burun kıvırma şansımız yok!

Emirhan Akman’ın işaret ettiği “Türkofobi” de Saltuk Buğra Yurteri’nin işaret ettiği “geleceği nasıl çizdiğine dair bir veri” de sol siyasetin ulusa ve ulus inşasına bakışında düğümlenmektedir. Öte yandan, Kaan Eroğuz’un işaret ettiği “Bugün ‘Laiklik, Bağımsızlık, Kamuculuk, Cumhuriyet’ sloganlarının sol/sosyalist hareketin temel mücadele hatları haline gelmesi” durumu sol siyasetin “Türk Aydınlaması” ve kemalizmin “tam anlamıyla” gerçekleştiremediği amaçlarıyla kurmak zorunda kaldığı ilişkidir.

Keza, Ali Kerem Korkmaz’ın çok yerinde olan heykel imgesindeki geriye basan ayak da ileriye adım atmak zorundadır. İleriye adım atacağı yer, tam da geriye bastığı yerdir. Geriye basan yer, kemalistlerin emekçinin yanında tavır aldığı hattır. Tavrı yeniyi kurma iradesine dönüştürme zorunluluğu ise ileriye atılacak adımdır. Kemalizmin rengi artık kızıla çalmaktadır!

“Kemalist miyiz, Sosyalist miyiz?” sorusu özünde, yeniye yönelmiş toplumsal güçlerin birbirine bakışını imlemektedir, görüşümce. Yeninin bellektekiyle ilişkisi, yeninin tarihsel olanı aşımı; tarihi ve belleği yeniden tartışmaya açmakta. Yaşanan tartışma tarihsel değil, günceldir. Çünkü yarına yürümenin yolunu çizer… Ufkun ötesini görmek ise bakıştan geçer…

Kemalistlerin ve sosyalistlerin önüne koyduğu hedeflerin kesişiminden başlayan tartışma, koşulların zorunluluğu olduğu kadar, yeni tarihsel evrenin ve yeni bellek inşasının da olanaklarını sunmakta. Soruların mantıklı bütünü, arayışın kendisini oluşturur. Yeniyi arayış heyecan verici, düşün işçilerinin ufkun ötesini görmek için çıktığı düşsel yolculuk da…

Tüm bu düşünsel cürrette gözden kaçmasın: Kemalizmi aşmak ile Mustafa Kemal Atatürk’ü aşmak aynı şeyler değil…

Kuramın yakıcı berraklığında, eylemin süreğen devinimde daima ileri!

Arda Çelik